BESİNLER

DEVALAR

DOĞANIN ŞİFA HAZİNELERİ

Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla


Maydanoz, Dereotu, Nane

Tarçın, Zencefil, Zerdeçal

Yulaf, Sumak, Susam, Keten

Yağ, Süt, Yoğurt, Sirke, Su

Kırmızı Et, Tavuk, Balık, Yumurta

Mineraller, Maddeler, Bileşikler

VİTAMİNLER - DETOKSLAR


BESİN BÜLTENİ

SARMISAK

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

En güçlü doğal antibyotiklerden olan sarımsak; A, B6 ve C vitaminleri, demir, kalsiyum, bakır, manganez, kükürtlü uçucu bir yağ ve bol miktarda allil sülfür gibi bir çok değerli mineraller içerir.

Birçok kimseye keyf vermeyen keskin tadı ve kokusundan dolayı direk olarak pek yenilmek istenmeyen ama bunun yanında tad verici olarak yemek, turşu, sos, cacık ve meze yapımlarında kullanılan sarımsak, sağlık bakımından  oldukça yararlı bir üründür.

Sarımsak içerdiği vitaminler, mineraller ve bunların oluşturduğu besin değerleri ile damar tıkanıklığı, kolestrol, tansiyon hastalıkları üzerindeki pozitif etkileri sonucu kalp sağlığını korumada, kalp rahatsızlıklarını iyileştirmede çok etkili olmaktadır. Özellikle; kalp ve damar tıkanıklığı tedavisinde modern tıbbın bile kullanılmasını tavsiye ettiği bir besindir.

İyi geldiği hastalıkları özetlemek gerekirse: damar tıkanıklığı, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, yüksek trigliserid, bronşit, bağışıklık sistem zayıflıkları, , ayak mantarları, akne (lekeler) ve sivilceler, taşikardi (Yüksek kalp çarpıntısı, kalp ritim bozukluğu), adele tutuklukları ve kramplar, antikonsorejen (kanser gelişimini engelleyici; pankreas, kolon, meme, mesane, karaciğer gibi) rahatsızlıklar sıralanabilir.

Sağlıklı bir yaşama destek için, kokuyor korkusunu bir tarafa bırakılarak, her gün 1-2 diş sarmısak tüketilebilir. Katkı ve aromatik ilaveler ile harmanlanarak koku dozu azaltılabilecek sarmısak, bu yönüyle diş ve ağız sağlığına da (diş fırçalama, ağız gargarası gibi) katkıda bulunmuş olacaktır. Sarmısağı, direk olarak yada cacık, turşu, salata ve meze içi tüketebileceğimiz gibi yemeklerde, çorbalarda, hamur içlerinde de kullanabiliriz (hem bu sayede koku problemide ortadan kalkar)

FAYDALARI:

C vitaminince zengin olan sarmısak iyi bir doğal antibiyotiktir. Enfeksiyonlara karşı savaşacak enzimlere sahip olduğundan bağışıklık sistemini güçlendirir.

Kalbi besleyen kroner damarları genişletip, tali damar tıkanıklıklarının önüne geçerek kalp sağlığını (Kardiyovasküler hastalıklar) korur ve kırizlerin önüne geçer.

Damar tıkanmalarının, kireçlenmelerinin, plaklanmalarının önüne geçerek, kan dolaşımının daralan damar yapısı ile sekteye uğramasının önüne geçer.

Kan dolaşımını hızlandırarak felç geçirmeye neden olabilecek kılcal damar içi pıhtı ve yağ birikimlerinin önüne geçer.

Sağlıklı bir kalbin vaz geçilmezi olan, göstergesi olan güçlü kalp kaslarının oluşmasına katkıda bulunur. Sarmısak ihtiva ettiği mineraller ve vücutta oluşturdu enzimlerle kolestrolü düşürür. Kan içinde yoğunlaşan yağlanmalar ve oluşturacakları birikmelere müsaade etmez. Her bitki gibi doğal ilaç özelliklerini içeriğinde barındıran sermısak, var olan kötücül oluşumları eritip, yok ederek kolestrolü düşürür. (Bir aylık süreçte günde 1-2 diş sarmısak kullanımı kolestrol üzerinde oldukça önemli sonuçlar verir)

Damar sağlığına yaptığı katkılarla yüksek tansiyonu düşürüp kan şekeri seviyesini normalde tutar.

Akciğer, karaciğer, safra kesesi ve kalp gibi önemli organları güçlendirir.

Solunum borusu enfeksiyonularına, bronşit ve diğer solunum borusu rahatsızlıklarına faydalıdır.

Böbreklerde, safra kesesinde ve idrar yollarında taş oluşumunu önleyecek özelliklere sahiptir.

Alzheimer hastalığına, hafıza zayıflamasına ve özellikle yaşlanma ile birlikte otaya çıkan unutkanlığa karşı iyi gelir.

Zihni açar, dinçlik verir, enerjik yapar.

Pankreas ve kolon kanserini önleyici özelliği vardır. Kanserli hücrelerin gelişimini yavaşlattığı gibi geriletir.

Ağız, boğaz, mide ve bağırsaklar başta olmak üzere sindirim sistemi boyunca enfeksiyonların oluşmasının önüne geçer. Oluşan enfeksiyonları yok eder.Yüzeyi dezenfekte eder.

Bağırsak kurtlarını ve vücutta bulunan diğer parazitlerin gelişmesini önler. Var olanlarınıda yok eder.

Sindirim sistemi üzerinde etkilidir. Kabızlığı giderici, idrar söktücü özelliği vardır.

Boğazda, yutakta oluşan ve sökmekte zorlanılan balgamı söktürür.

Karında, bağırsaklarda ve mide içinde biriken gazı dışarı attırır.

İçeriğinde barındırdığı bileşikler ve salgıladığı enzimler sayesinde iştahı açar. Bu özelliği ile kilo alımında (ne yenildiğine bağlı olarak. Hamuruz, tatlısız, yağsız özetle tamamen yeşilliğe ve proteine dayalı beslenildiğinde bu özellik sadece iştah açmakla kalır) fayda gösterir.

Ateşi düşürür, diş ağrılarına iyi gelir, iltihaplanmalarda (kulak gibi) faydalıdır.

Mantar (antifugal) tedavisinde ve vücud dışında oluşan yara ve çıbanları yok etmede faydalıdır.

Saç dökülmelerini yavaşlatıcı özelliği vardır.

Cinsel istek ve cinsel gücü artırıcı afrodizyak özelliği vardır. (Cinsel gücü artırırmasına artırır ama uygulama kokusu bertaraf edildiğinde yada karşılıklı kullanıldığında işe yarar)

YAN ETKİLERİ:

Aşırı tüketim sonucunda tansiyon düşüklüğüne bağlı olarak halsizlik ve isteksizlik ortaya çıkabilir.

Kan inceltici özelliğinden dolayı, kan inceltici ilaç kullanan hastalar kesinlikle doktor müsaadesi ve kontrolünde kullanmalıdırlar.

UYGULAMALAR:

Taze ve sade olarak yenilebildiği gibi salatalarda, turşularda, yemeklerde ve cacık gibi yardımcı yemek çeşitleriyle birlikte tüketilir.

Sarmısak yağı (ekstrantı) olarak, çeşitli rahatsızlıklarda kullanılır.

Ayrıca sarımsak doğal bir yapıştırıcıdır. Sarımsağın içeriğindeki yapışkan suyu ile çatlamış ve kırılmış camlar tamir edilebilir. Birbirlerine yapıştırılabilir.

son

SOĞAN

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Doğal antiseptik, antitoksit, antifungal, antioksit ve antibakteriyel özelliklere sahip soğanın (taze ve kuru tipleri) içeriği üretim çeşitlerine göre çeşitlilik göstersede, genel itibariyle soğan; A vitamini, B grubu vitaminleri B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin), B3 (Niasin), B6 (pridoksin), B9 (folik asit) B vitamini, C vitamini, E vitamini, magnezyum, fosfor, demir, sodyum, kalsiyum, potasyum, krom gibi vitamin ve mineraller ile allil sülfür (kükürtlü uçucu bir yağ. Soğanın ait olduğu ailenin ismi; allium. Pırasa, yeşil soğan ve sarmısağında ait olduğu aile. Allil sülfürde bu aileye özgü bir yağ) içermektedir.

Yeşil soğanın besin değerlerinden bazıları yüksek değerlerde iken bazı besin maddeleri düşük değerlerdedir. Örneğin; C vitamini, A citamini, kalsiyum, ve potoasyum seviyesi, kuru soğana göre daha yüksek olan yeşil soğanda, B gurubu vitaminler, magnezyum, sodyum miktarları daha azdır.

Dikim dönemine, yöresine ve cinsine hatta sulu-susuz üretimine göre; tadı, aroması, su oranı, göz yakma şiddeti değişiklik gösterir. Hacmi ye şeklide değişkenlik gösteren soğanın kabu yapısı ve iç yapısının rengide değişkenlik gösterir. Genellikle rengine ve mevsimine göre isimlendirilen soğan en çok, kırmızı, beyaz ve sarı renklerde olmaktadır.

Meyve ve sebzelerden farklı olarak direk kullanımında kişiye keyf vermeyen soğan; gözleri yaşartan uçucu bileşiklere sahip bir besin kaynağıdır. Keskin tadı ve kokusundan dolayı yanında bir katıkla tüketilmesini alışkanlık haline getirtmiş olan soğan; tad verici aroma katıcı özelliği ile yemek, turşu, sos, cacık ve meze yapımlarında kullanılır. Hemen herşeyde kullanılan soğan, gerçekten bu kullanım alışkanlıklarına yakışır biçimde sağlık bakımından  çök yararlı bir üründür.

Soğanın içerdiği vitaminler, mineraller ve bunların oluşturduğu besin değerleri ile damar tıkanıklığı, kolestrol, tansiyon hastalıkları üzerindeki pozitif etkileri sonucu kalp sağlığını korumada, kalp rahatsızlıklarını iyileştirmede çok etkili olmaktadır. Özellikle; kalp ve damar tıkanıklığı tedavisinde modern tıbbın bile kullanılmasını tavsiye ettiği bir besindir.

İyi geldiği hastalıkları özetlemek gerekirse: damar tıkanıklığı, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon, yüksek trigliserid, bronşit, bağışıklık sistem zayıflıkları, , ayak mantarları, akne (lekeler) ve sivilceler, taşikardi (Yüksek kalp çarpıntısı, kalp ritim bozukluğu), adele tutuklukları ve kramplar, antikonsorejen (kanser gelişimini engelleyici; pankreas, kolon, meme, mesane, karaciğer gibi) rahatsızlıklar sıralanabilir.

Sağlıklı bir yaşama destek için, kokuyor korkusunu bir tarafa bırakılarak, her gün bir soğan tüketilebilir. Katkı ve aromatik ilaveler ile harmanlanarak koku dozu azaltılabilecek soğan, bu yönüyle diş ve ağız sağlığına da (diş fırçalama, ağız gargarası gibi) katkıda bulunmuş olacaktır. Soğanı, baharat ve zeytinyağ katkılı söğüş, salata, piyaz ve detoks olarak tüketebileceğimiz gibi, yemeklerde, çorbalarda, hamur içlerinde de kullanabiliriz (hem bu sayede koku problemide ortadan kalkar)

FAYDALARI:

Soğan, içerdiği vitaminler, mineraller ve bunların oluşturduğu enzimler ile damar tıkanıklığı, kolestrol, tansiyon hastalıkları üzerindeki pozitif etkileri vardır. Böylece soğan hatırı sayılır ölçüde, kalp sağlığını korumada, kalp rahatsızlıklarını iyileştirmede çok etkili olmaktadır.

Soğan İçeriğindeki folik asit (B9) sayesinde kalp dostu olan bir besin kaynağıdır. Soğanda bulunan folik asit (B9), kalp krizi riskini artıran homosistein (Kandaki pıhtılaşmayı, damar yaşlanmasını artıran amino asit / protein oluşturan) miktarının tehlikeli boyutlara yükselmesini önlediği için kalp sağlığı açısından çok önemlidir. Kan basıncı seviyesini düzenlediği için kalp krizi riskini azaltır.

Soğan; çiğ olarak tüketildiğinde vücuttaki iyi kolesterolün artmasını sağlaması yanısıra, vücudun ürettiği yada beslenme ile geçen kötü kolestrol (LDL) üretimini engellemesi ve ardından seviyesini düşürmesi sayesinde kalp ve damar hastalıklarının gelişme riskini de azaltır.

Kalp ana (kroner) ve tali damar tıkanıklıklarının önüne geçerek kalp sağlığını (Kardiyovasküler hastalıklar) korur ve kırizlerin önüne geçer. Dolaysıyla soğan; damar tıkanmalarının, kireçlenmelerinin, plaklanmalarının önüne geçer. Ayrıca, kan dolaşımının daralan damar yapısı ile sekteye uğramasının önüne geçmekle kalmaz, kan dolaşımını hızlandırarak felç geçirmeye neden olabilecek kılcal damar içi pıhtı ve yağ birikimlerinin önünede geçer.

Kolestrolü düşürme özelliği ile yüksek tansiyonun düşmesine neden olan soğan, bu yolda yaptığı katkılarla yüksek tansiyonu düşmesinde ve kan şekeri seviyesinin normal seyrinde etkili olur. Ayrıca lif zengini olmasıda, kan şeker seviyesindeki düzensizlikleri önler. Glikoz seviyesini düşürür.

Vücuttaki fazla sıvıları atarak damarlar üzerindeki baskının azaltılmasına, kanı temizleyerek kan basıncının düşmesine katkıda bulunan soğan, kan dolaşımını normalde kalmasına yardımcı oduğu gibi; diabet hastalarda kan şekerinin düşmesinde de rol oynar.

Lif zengini soğan bu haliyle, kan şeker seviyesindeki düzensizlikleri önler. Soğan, hem tip 1 hem de tip 2 diyabet hastalarında glikoz seviyelerinin düşürülmesine yardımcı olan bir sebzedir.

Kan şeker seviyesi üzerindeki katkıları ile diabet hastalarına yaralı olan soğan ayrıca, içeriğindeki aktif maddelerden biri olan krom minerali tansiyonun dengelenmesini sağlar. Krom minerali gibi soğanın bünyesinde yer alan kuersetin (quercetin. Kimyasal pigment) bileşeni de tansiyonun düşürülmesine katkıda bulunur. Bu haliyle soğan; hipertansiyon hastalarında tansiyon kontrolüne yardımcı olmakla kalmaz aynı zamanda diyabet kaynaklı rahatsızlıkların giderilmesinde fayda sağlar.

Soğan, antibakteriyel yapısıyla ve İçeriğindeki C vitamini ile folat (B9 folik asit muhteviyatlı) bağışıklık sisteminizi güçlendirir. Doğal bir antibiyotik olan soğan içeriğindeki bileşikleri ve sebep olduğu enzimler ile vücutta bakteriyel ve mikrobik enfeksiyonlara koruma ve mücaadele ortamı sağlar.

Soğan; özellikle C vitamini ve beta karoten (A vitamini dönüşümünün öncül maddesi. Pigment) içeriği sayesinde anti-inflamatuar (iltihapla savaşan madde) özellik taşır. Böylelikle artrit (eklemlerde vücud tarafından üretilen iltihapla oluşan eklem ağrısı) kontrolünde önemli fayda sağlayan soğan, özellikle romatoid artrite (Romatizmal iltihaplar. İltihaplı romatizma) ve gut hastalığında (fazla protein tüketimi ile kaslarda oluşan iltihap. Padişah / zengin hastalığı) hastalığında iltihap gidermede ve ağrı kesmede etkili olur.

Anti-iltihabik özelliklere sahip olan soğan bu yönü ile; iltihap oluşumu ile ilişkili olan eklem iltihaplanmalarında, romatoid artrite (Romatizmal iltihaplar. İltihaplı romatizma) ve gut hastalıklarında (fazla protein tüketimi ile kaslarda eklemlerde oluşan iltihap. Padişah / zengin hastalığı) oluşan iltihapları kurutulmasında ve ağrıların giderilmesinde etkindir.

Antibakteriyal özellikleri sahip olan soğan, bu özelliği ile solunum borusu enfeksiyonularına, bronşit ve diğer solunum borusu rahatsızlıklarına karşı etkilidir.

Ağız, diş etleri, boğaz, mide ve bağırsaklar başta olmak üzere solunum ve sindirim sistemi boyunca enfeksiyonların oluşmasının önüne geçer. Oluşan enfeksiyonları yok eder. Yüzeyi dezenfekte eder.

Mantarlara ve dizanteri sonucu oluşan mantar enfeksiyonlarına karşı, doğada dezenfekte olan içeriğindeki uçucu yağları mantar enfeksiyonları engellemek için yardımcı olabilir.

C vitamini içeriğinden dolayı kuvvetli bir antioksidan besin olan soğan, aynı zamanda üretimine katkıda bulunduğu antioksidan gibi davranışlar sergileyen enzimlerle; vücuttaki serbest radikaller ile mücadele etmektedir.

Soğan, antioksidanlar açısından çok zengin bir bileşenlere sahip bir besindir. Antioksidanlar serbest radikallerle (oksijenerek katılaşmış yağlar. Doymuş yağlar) reaksiyona girerek hücrelere zarar vermelerini önler. Yağlanmaya, kanser hücrelerinin ortaya çıkmasına neden olan radikallerin oluşumunda, 1. faktör durumundaki oksidasyon denen kimyasal sürece olanak vermez. Başta bağışıklık sistemine darbe vuran, kanserli hücrelerin oluşumuna olanak veren radikallerin oluşumunu engeller.

Antioksidan özelliği ile de ağız, diş etleri ve solunum yolu üzerinde oluşacak serbest radikallerin (oksijenin elektronlarını kaybederek ayrışması / okside olarak dayanıklılık ve kalıcılık kazanmış olan moleküler saldırganlardır. Hücreleri parçalayarak yaşlanma gibi süreçleri hızlandıran zararlı maddelerdir) yok edilmesinde ve oluşumunu önlemede aktif rol oynar.

Radikaller, bağışıklık sistemini etkilemesiyle rahat gelişim gösterirler ve damarları ve organları hzlı yaşlandırırlar. Soğan gibi gıdalarda bol miktarda bulunan antioksidan maddesini yeterli seviyede almak, radikalleri önlediği gibi doku yaşlanma sürecini yavaşlatır.

Soğan bünyesinde bulunan vitamin, mineraller ve antioksidan bileşiklerle serbest radikallere karşı mücadele ederek kanser riskini azaltır. Kanserli hücreler oluşmuşsa kanserli hücrelerle savaşıp kanserli hücreleri azaltılmasına destek olur. Soğan muhteviyatı sayesinde bozulmuş kanser hücrelerin soyutlanarak yeni hücrelerle temasını engeller. Bozulmuş hücrelerin hatta tümörleşmeyi oluşturmuş hücreler topluluğundaki hücrelerin büyüyüp mutasyona uğrayarak gelişmesini engeller.

Soğan, her doğal ürün gibi bazı kanser türlerine karşı vücudu koruyucu etki göstermektedir. Kanser oluşumuna karşı duyarlı olan bazı enzimlerin vücut tarafından üretilmesine katkıda bulunan soğan, bu yönüyle kansere karşı koruyucu özellikler taşımaktadır.

Soğanda kuersetin (antioksidan madde) başta olmak üzere bol miktarda flavanoid bulunur. Bu içerik sayesinde soğan, bozuk DNA ve tümör oluşumları ile savaşa girer. Oluşmalarını ve gelişmelerini önlediği gibi yok edilmeleri konusunda da avantajlar sağlar. Özellikle, kalın bağırsak, mide ve yumurtalık kanseri üzerinde etkilidir.

Oldukça fazla antioksidan maddeler içeren soğan; hücrelere saldıran serbest radikalleri yok eder, metobolizmayı hızlandırır, vücuda enerji sağlar, vücutta hücre yenilenmesini hızlandırır. Serbest radikalleri temizleyerek sağlıklı bir vücut oluşumuna katkıda bulunur.

Hücre deformasyonuna dayanan yada sebep olan gastrit, ülser, tümor ve diğer mide rahatsızlıklarına yakalanma riskini azaltmakla kalmaz, serbest radikaller ve hücre hasarı ile savaşması dolaysıyla, tedavi edici katkılarda da bulunur.

Klasiyumun sağlam kemik yapısı üzerine etkileri sadece yetişkinlerin kemik erimesi üzerine değil, çocukların ve gelişim çağındakilerin iskelet gelişimi üzerine de etkilidir. Çocukların büyüme sürecinde, kemik gelişimine ve kemik sağlığını korumada etkin olan soğan; gelişme çağını tamamlamış yetişkinlerde de kemikleri kuvvetlendirir. Kadınlarda menopoz döneminde, insanların yaşlılık döneminde ve kalsiyum eksikliğine bağlı olarak daha çok ortaya çıkan kemik erimesi (osteoporoz) sorunun azalmasında etkili olur. Kemik sağlığını korurken kuvvetli bir iskelet yapılanmasına, içerdiği kalsiyum mineralleri ile katkıda bulunur. Bu özelliği ile kemik erimesi sorunu yaşayanların, menopoz dönemindeki kadınların ve her cinsten yaşlıların düzenli soğan tüketmeleri önerilir.

Yine soğanda bulunan minerallerin oluşturduğu kalsiyum-sülfür bileşimi kemik erimesinin önüne geçen en büyük engel olduğu gibi sülfür minerali, eklemlerin ve doku bağlarının güçlenmesinide sağlar.

Soğan zengin kalsiyum içeriği sayesinde kemikler gibi dişleride güçlendirmeye yardımcı olur. Dişleri güçlendirme işlevi ile dolaylıda olsa sindirim sistemine yardımcı olur.

Soğan suyu; böcek ısırık, böcek sokma (arı sokmaları gibi) kaynaklı ağrıları, yanmaları keser. İltihaplanmaların (antienflamatuar özelliği) önüne geçer. yanmaları ve ağrıyı kesmeye yardımcı olur.

Soğan, amino asitleri ve bileşikleri sayesinde beyin fonksiyonlarının gelişimini destekler. Dolaysıyla, hafıza ve zeka gelişimine katkıda bulunur. Alzheimer hastalığını önlemede, geciktirmede, gelişim hızını düşürmekte, etkilerini azaltmakta etkili olması yanısıra, öğrenme yeteneğine, hafızanın güçlenmesine katkı sağladığı görülmüştür.

Soğan içeriğindeki sülfürün vücuttaki diğer proteinler ile türettiği enzimler beyindeki aminoasitlerin üretimini canlandırır. Beyin işlevselliğinde oluşan bu pozitif gelişmeler, sinir sistemini iyileştirir. Sinir sisteminin sağlıklı işleyişide haliyle depresyon, stres ve diğer ruh bozukluklarının azalmasını sağlar.

Yüksek miktarda diyet lifi içeren soğan, beraberinde yenilen yemeklerin mideyi terk etme süresini uzatarak iyice sindirilmelerini ve ardından gelecek açlık habercisi asit salınımını öteleyerek tokluk süresini uzatıyor. Dolaysıyla pehriz yapanlar için hem yağ yakıcı özelliği, hemde verdiği tokluk hissi ile bulunmaz bir besin kaynağıdır.

Doğru ve uzun sindirim sürecini destekleyen soğan, bu yönüyle hem liflerinin toksinleri iyice emmesini, hemde sindirim süresince vücudun ihtiyacı olan maddeleri de daha iyi abzorbe etmesini sağlar.

Yine soğanın içeriğinde liflerin bol bulunması nedeniyle insülin direnci (Şeker hastalığı ile birebir ilgili değil. Vücuttaki şeker seviyesini kontrol amacıyla salgılanan insülinin, etkisini göstermesinde oluşan zorluk yada karşılaştığı / gösterdiği direnç) ortadan kalmakta, midenin sindirimi uzatması ile kazanılan süre içinde pankreas, yeterli insülin üreterek seviyeyisini korumaktadır. Özellikle pankreasın yeterli insülin üretemediği durumlarda baş gösteren yetersiz insülin seviyesi böylece dengelenerek yeterli hale gelmektedir.

Yüksek ateş, grip, öksürük ve alerjilere iyi gelir. Soğan suyu ve bal karışımı bu tür rahatsızlıklara fayda sağlar.

Soğan suyu cilt yanıklarına, haşere ısırmalarına ve hatta arı sokmasına karşı çok etkilidir. Uygulama can yaksada iyileşme sürecini hızlandırır. Kırmızı soğan suyu özellikle, gıda zehirlenmelerine ve strese bağlı mide kramplarını karşı etkindir. (Elbetteki bu durumlar doktor müdahelesi ile kontrol altına alınacak rahatsızlıklardır. Bu tavsiyeler sadece ek yada zorunluluk halinde ön önlemler olarak değerlendirilmelidir

YAN ETKİLERİ:

Dilimlenmiş şekilde 1 gece dahi beklemiş soğan safra salgılarını, mide asitini artırıp gıda zehirlenmesine neden olarak geri dönüşü olmayan rahatsızlıklara yol açabiliyor.

UYGULAMALAR:

Soğanın pek fazla bilinmeyen bir diğer özelliği ise vücut ağrılarına iyi gelmesidir. Hint yağı ile kızartılmış soğanı vücudunuzun herhangi bir ağrıyan bölgesine koyduğunuzda ağrınızın mucizevi bir şekilde yok olmasına çok şaşıracaksınız. Yalnız tekrar belirtmek gerekirse, mutlaka hint yağı ile kızartmanız gerekmektedir. Başka bir yağ ile kızartıldığında bu etkiyi göstermeyecektir.

son

CEVİZ

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Ceviz; A vitamini, B grubu vitaminleri B1 (Tiamin), B3 (Niasin), B6 (pridoksin), B7 (Biotin. H vitamini yada B7 vitamini olarak anılan güzellik vitamini) vitamini, C vitamini, E vitamini, magnezyum, potasyum, fosfor, demir, çinko, bakır, selenyum, sodyum, manganez gibi mineraller, diyet lifi ile doymamış yağlar grubunda yer alan omega-3 (alfalinoleik asit) ve omega-6 (betalinoleik asit) gibi amino asitler bütünlüğünde protein zengini besleyici bir besin kaynağıdır.

Ceviz, insan sağlığına, kolesterolün dengelenmesinden kalp damar sağlığına, çocukların zeka gelişiminden kemiklerin güçlenmesine, kanın pıhtılaşmasını önlemeden cilt sağlığına, deprasyon ataklarından uyku sağlığına kadar geniş bir yelpaze içinde faydaları vardır.

Beyne benzemesini boş çıkarmayan ceviz, beyin sağlığı içinde önemli katkılarda bulunur. Çeşitli vitamin, mineraller, lifler ve yağlar barındıran ceviz sağlığımız için son derece faydalı bir yiyecektir. Bu nedenle, sağlıklı olabilmek için beslenme listelerini sağlık üzerine kurmuş olanların mutlaka tüketmesi gereken besinlerdendir.

En önemli ve ayrıcalıklı faydalarından biride, vücudun üretemediği omega-3 yağ asitlerini bol miktarda barındırmasıdır. Bitkisel protein ve omega-3 yağı bakımından en zengin kaynakların başında gelen ceviz, bu haliyle bile sağlık deposudur.

Özellikle tiroid hastalarına çok yararı olan selenyum mineralince zengin olan ceviz, aynı zamanda E vitamini ile birleşerek serbest radikallerle savaşır. Oksitlenerek kötücül hale gelmiş hücrelerle (Serbest radikallerle) savaşan selenyum zengini ceviz, bu hali ile hücre bozunmalarının temelini oluşturarak kanser hücrelerinin yolunu açan serbest radikallerle karşı engel teşkil eden bir besin kaynağıdır.

Düzenli olarak günde 2-3 adet tüketilmesi ile sağlığa oldukça fayda sağlayan ceviz bu yönüyle;
Kansızlığın giderilmesi için vücudumuzun ihtiyacı olan demirin yüzde 20’sini karşılar. Ayrıca, bu tüketim sistematiği ile vücüdumuzun ihtiyacı olan manganezin neredeyse yarısı karşılanır.
Kolesterolü düşürür. İyi kolesterol (HDL) seviyesini yükseltir ve kötü kolesterolün (LDL) yükselmesine engel olur.
Kan şekeri seviyesinin kontrol altında tutulmasını sağlar.
Ciltin elastikliğini arttırır ve ciltteki hücrelerin canlı kalmalarına yardımcı olur.

Doymamış yağ asitleri ve diğer besinleri içeren ceviz, sağlıklı bir yaşamın işleticisi kalp için oldukça önemlidir. Omega-3 yağının antioksidan özellik taşıması kalp sağlığını koruma altında tutan en önemli faktördür. Damarların çeperlerini temizler ve damar iç hacminin genişlemelerini ve esnekliklerini sağlayarak, kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Cevizin muhteviyatında yer alan omega-3 yağı ve E vitamini türü olan gama-tokoferol (tokol: yağda eriyen E vitamininde dahil olduğu yağların oluşturduğu bileşen, tokofel ise; bu bileşenlerin yer aldığı alfa ve beta başlangıç kodlu gruplardan biri) gibi elementler, kandaki ve damarlarda damarlarda biriken kolsetrolü temizler. Ceviz bu içeriği ile insan yaşamının en çok tehdit edenlerden birini defederek kalp ve damar sağlığına iyi gelir.

Cevizde azda olsa bulunan A vitamini hemoglabin oluşumuna, demir ve diğer minerallerin yapılanmasına ve metobolizma tarafından emilimine, kas aktivitelerini desteklenmesinde, göz sağlığını korunmasında, kansızlığın giderilmesinde, kansızlığın önlenmesine katkıları ile anemi hastalığını önlemektedir.

FAYDALARI:

Cevizin muhteviyatında yer alan omega-3 yağı ve E vitamini damarlarda biriken kolsetrolü, damar çeperlerinde oluşan plaklanmaları ve kalp dolaşım sisteminin çeperlerini temizler. Damar içi kan akım yolunu genişletir, damarlara esneklik kazandırır, kan basıncını düşürür, kalbi rahatlatır.

Kalp dostu olan cevizin içeriğindeki omega-3 yağ asitleri kötü kolesterolü (LDL) düşürürken iyi kolesterolü (HDL) artırır.

Ceviz bu yönü ile; vücudun ürettiği yada beslenme ile geçen kötü kolestrol (LDL) üretimini engelleyip seviyesini düşürmesi dolaysıyla, kalp ve damar hastalıklarının gelişme riskini de azaltır.

Damar çeperlerini temizleyip damar iç kesitini genişletmesi, oluşan birikimleri temizlemesi, damar sertliklerini gidermesi, kan akış yolunu rahatlatmasının sonucu olarak kan basıncını düşürür. Böylece kalp, kan pompalamakta zorlanmaz, ritmini korur (ritim bozukluklarını önler), ana ve tali arterler işlevselliklerini korur. Dolaysıyla kan rahatca dokulara ulaşarak kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır.

Ceviz; kalp krizi ve felcin en önemli oluşturucularından olan kan pıhtılaşmasını (omega-3 yağının içerdiği alfa-linolenik asit) engeller. Böylece kan dolaşımının düzenli ve düzgün olmasını (ritmin bozulmasını önler) sağlayarak, kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Kalp ve damar (kardiyovasküler sistem) dostu durumundaki ceviz aynı zamanda kandaki trigliserid yani serbest yağ oranlarının düşürür. Kanın akışkanlığını sağlayarak damar içinde kanın pıhtılaşma, koyulaşma riskini yok eder. İnme gibi, kan pıhtısı ile tıkanma gibi rahatsızlıklardanda korumuş olur.

Cevizdeki omega-3 yağı; kalp ve damar sağlığını koruyucu özelliğine bağlı olarak kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Kan basıncını düzenlemekle hipertansiyon sorunu olanlarda tansiyonun yükselmesini önler. Kan şeker seviyesini, kan basıncını düzenlemede etkili olan omega-3, bu haliyle kalp yetmezliği risklerinimve kalp hastalıklarını minimize etmiş olur.

Ceviz, içeriğindeki antioksidanlar ile kalp hastalıklarına neden olan zararlı maddeleri yok etmeklede, kalp sağlığına hizmet eder. Böylece kalbin hastalıklara yakalanma riskini önemli ölçüde azaltmış olur.

Beyne benzemesini boş çıkarmayan ceviz; beyin sağlığına katkısıylada, hafızayı kuvvetlendirmesiylede, zeka gelişimini desteklemesiylede önemli katkılarda bulunur. Çeşitli vitamin, mineraller, lifler ve yağlar barındıran ceviz, beyin fonksiyonlarının gelişimini destekleyerek, düşünce, organ yönetimi, öğrenme, zeka gelişim sağlığımızı şekillendirebilen son derece faydalı bir besindir.

Cevizin, alzheimer hastalığına iyi geldiği, zeka gelişimini desteklediği, öğrenme yeteneğini artırdığını, hafızanın güçlenmesini sağladığı, anksiyetenin azalmasına katkı sağladığı araştırmalarla görülmüş. Bu nedenle ceviz, ruhsal ve bedensel sağlıklı olabilmek için mutlaka tüketilmeli, beslenme listelerini tamamen sağlık üzerine kurmuş olanlarında mutlaka tüketmesi gereken besinlerdendir.

Cevizin zenginliklerinden olan omega-3 yağı ve diğer yağ bileşiklerinin faydalarından biri de hafızayı güçlendirmesi, zihinsel düşünceyi kuvvetlendirmesidir. İçeriğindeki polifenol maddesi sayesinde ve alzheimer hastalığının yol açtığı hafıza kaybını önlemede çok aktif olmasıdır.

İçeriğindeki polifenol sayesinde oksidatif stres (besinlerin oksijen kullanarak enerjiye dönüşümü sırasında açığa çıkan serbest radikaller sınıfından istenmeyen okside yağları içeren metobolik yan ürünler) ve inflamasyon (iltihap, yakı) ile mücadele eder. Bu mücadelesi ile oksidatif streslerin ve iltihapların sebep oldukları alzheimer, kanser gibi hastalıkların oluşumuna engel olur.

Ayrıca ceviz, omega-3 yağı ve B6 vitamini ve sebep olduğu enzimlerle hafızayı güçlendirmesi, zihinsel düşünceyi kuvvetlendirmesi nedeniyle alzheimer hastalığına; önleyici, tedavi edici katkılarda bulunur.

Ceviz, içeriğindeki polifenol maddesi ile serbest radikallerle (kalıcı, oksitlenmiş yağlar) mücadelesi sonucu özellikle göğüs, prostat ve bağırsak kanseri riskini azalttığı gelişimini yavaşlattığı ve ilaçla tedavi sırasında fayda sağladığı görülmüş.

Birçok sebze, meyve ve baharatta olduğu gibi herhangi bir bitkinin kanser hastalığını birebir tedavi ettiği söylenemez. Tümünde geçerli olduğu gibi, kanser tedavisi sırasına yardımcı yiecekler olarak fayda sağlayabilirler: İlaçların verdiği dozları tutturabilmek için yan etkileri göz ardı edilse bile (tamamen yarar sağlayacağı kabul edilerek) kilolarca tüketilmeleri (yanlış terkiplerin olabileceği kabul edilerek) gerekmekte.
Zehirin ana tabanı proteinlerdir. Protein olmazsa metobolizma çalışmayacağı gibi hücre oluşumuda olmaz. Hal böyle iken, yılan, böcek sokması ile vücuda alınan protein tabanlı zehir insanları öldürür. İşin garip tarafı, zehirlere karşı verilenlerde o hayvanların zehirinden türetilen panzehirlerdir. Demekki burada maddenin cinsi değil, miktarı ön plana çıkar. Tıpkı salgınlara karşı, o salgını oluşturan mikrobun (dozu ayarlanmış, sersemletilmiş) kendisinin aşı olarak uygulanması gibi. Hayat kaynağı olan su, aşırı fazla tüketildiğinde, toksin etkisi gösterebilmektedir.
Bu çercevede değerlendirildiğinde bitkiler birebir kanser tedavicisi değil, kanser oluşumunun önüne geçen, kanser faktörlerini yok eden, kanser riskini azaltan (doğal beslenme) ve ilaçla tedavisi sırasında katkılarda bulunuyorlar. Özetle; doğal beslenme her biri farklı kanser türlerine (sindirim, emilim şekil, taşıdığı vitaminler ve mineraller ve yağ asitleri farklılıklarına göre) hitap etselerde, düzenli doğal beslenme metabolizmanın kansere karşı direncini arttırıyor.

Ceviz içeriğindeki B6 vitamini ve omega-3 yağı beyin sağlığı açısından oldukça faydalıdır. Bu nedenle düzenli ceviz tüketimi, gerek beyin sağlığı gerekse zihin ve fiziki sağlığı korumanın reçetesidir. Gelişme çağındaki çocukların zeka gelişimini ve öğrenme kabiliyetlerini destekler. Onların oluşturduğu toplulukların zeka ortalamasını yükseltir.

İçeriğindeki A vitamini ve omega-3 yağı ile göz sağlığında çok etkili olan ceviz, görme hassasiyetini pozitif yönde etkileyerek göz yapısının korunmasına faydalı olur.

Cevizde bolca bulunan omega-3 yağı gözleri kuvvetlendirmesi yanısıra körlüğe yol açan sarı nokta hastalığına karşıda etkili olur. Sarı nokta (Göz renk ayrıştırma tabakasının sarı renk alarak körlüğe neden olması) hastalığının oluşmasına, ilerlemesine engel olur.

Cevizde bulunan özellikle B grubu vitaminler, gözlerde oluşacak katarakt (Göz bebeği arkasında görmeyi sağlayan saydam tabakanın matlaşması) riskini azaltır.

Omega-3 yağ asitleri hücreler ve hücreler bağlamında dokuların zarara uğramasına neden olan etkenlerin, minimize edilmesini hatta yok edilmesini sağlar. Bu yönüyle cevizden alınan omega-3 yağ asidi, anti-inflamatuar (iltihap önleyici) özelliği taşıyan güçlü besindir. (Özellikle; romatoid artrit / iltihaplı romatizma hastalarında görülen seyrin azaltılmasında, ağrıların giderilmesinde çok faydalı olur)

Omega-3 yağı gibi selenyum mineralide, artrit (vücut tarafından üretilen eklemlerde oluşan iltihap) oluşumlarından, yayılmalarından korur.

Cevizde bulunan selenyum minerali aynı zamanda, tiroid bezlerinin hormon üretimini destekler ve tiroid bezinin yapısını düzenler. Özellikle haşimoto tiroid hastalığı üzerinde etkili olan ceviz, tüm tiroid rahatsızlıklarının ait tedavileri güçlendirici bir besin kaynağıdır.

Cevizin ihtiva ettiği selenyum zenginliği, cilt kırışıklığını önlemede, saçlara sağlık katmada çok etkilidir.

Ayrıca cevizdeki selenyum ile sinir hücrelerini dolaysıyla sinir sistemini güçlenir. Cevizin içeriğindeki selenyum ve omega-3 yağları sinirlilik, stres, gerginlik, asabi halleri giderici özelliği ile rahat uyku uyunulmasına yardımcı olur.

Cevizin, linoleik, alfa linoleik, E ve B6 vitaminlerini içermesi, sinir sistemini olumlu yönde etkiler. Stres ile mücadelede antidepresan görevini üstlenen ceviz bu haliyle uyku sorunu olanlar için de çözüm sunar. Yatmadan önce yenilen ceviz, içerdiği triptofan sayesinde uyku sorununuzu çözebilir.

Ceviz içerdiği triptofan (proteinleri oluşturan 20 aminoasitten biri) ve bileşiklerle antidepresan görevi görerek sinir sistemine sağladığı rahatlama sonrası; kişideki uyku sorununu stresle, ağrılarla, gerginliklerle birlikte yok eder. Bu nedenle; yatarken yenilen ceviz, içerdiği triptofan (proteinleri oluşturan 20 aminoasitten biri) sayesinde yoğurt süt gibi uyku sorununu çözer.

Ceviz içeriğindeki yağ ve lifler ile kilo kontrolüne yardımcı olur. Ceviz, kalori bakımından yüksek olsada günde 30-40 gram (1 adet cevizin içi 7-9 gr) ceviz tüketimi iştah kontrolünü sağladığından kilo vermeyi kolaylaştırır. Sağladığı mineral ve yağ asitleri ile açlık asitlerini nötürülize edip iştahı keserken, besliyiciliği ile de metobolizmanın ihtiyacını karşılar. Sindirimi sırasında verdiği kaloriden daha çoğunu metobolizmaya yaktıran ceviz, bu yönü ile tam bir kilo verdirici besin sayılır.

Kilo ve iştah kontrolüne yardım eden ceviz, dolaylıda olsa tip-2 diyabet riskini ve ilerlemesini azaltır. Fazla kilo, yüksek şeker ve diyabet riskini de beraberinde getiriyor olması diyabet tip-2 riskini yükseltir. Diyabet riskini azaltan omega grubu yağlar, yetişkinlerde ve gençlerde diyabet riskini önemli ölçüde azalttığı gibi, diyabet hastalığına karşı da koruma sağlar. Hastalığa yakalanmış olanlardaki insülinin işlevini artırarak diabet tip-2 hastalığı sorunlarına karşı fayda sağlar.

Diyabet hastalığında karşılaşılan en sık sorun kan şekerinin yükselmesini, ceviz dengelediğinden diabet hastaları rahat etmekle kalmaz, aynı zamanda kalp hastalıkları risklerinide minimuma indirmiş olurlar.

Ürik asitin yüksek seviyelere çıkarak, eklemlerde birikmesi sonucu ortaya çıkan gut hastalığına (Mikropsuz eklem iltihaplanmaları. Çok et-protein tüketenlerde ortaya çıkan, halk deyimi ile padişah hastalığı) iyi gelir. Ürik asit seviyesini normale düşürmek için şart olan gıda seçimine uyan bitkilerden biri olan ceviz, bu yönüyle, gut hastalığını ortaya çıkaran ürik asit seviyesini düşürerek, eklem iltihaplanmalarını azaltır.

Ceviz, içerdiği omega 3 yağı ve bakır sayesinde ciltin elastikliğini arttırır, pürüzsüzleşmesine yardım eder ve ciltteki hücrelerin canlı kalmalarını destekler.

Ceviz, cinsel uyarılmayı artırdığı gibi; üreme organlarına yönelik etkisiyle erkeklerde sperma artışını destekler. İhtiva ettiği omega-3 gibi yağların katkıları (vücudun en yağlı organı beyin) ile anne karnındaki bebeğin beyin ve sinir sisteminin gelişmesine katkıda bulunarak, doğacak çocuğun sağlıklı bir beyne ve zeka gelişimi tamamlamasını sağlayarak zeka geriliği riski azaltır.

Cevizde %70 oranında bulunan yağlar (yağ asitleri) kalsiyum emilimi sağlayarak, kemiklerin gelişimine, kemiklerin güçlenmesine, sağlam iskelet yapılanmasına fayda sağlar.

Cevizde azda olsa bulunan A vitamini hemoglabin oluşumuna, göz sağlığını korunmasına fayda sağlamaktadır.

Ceviz; hamilelik döneminde kan dolaşımı, kalp sağlığı gibi faydalar sağlamasının yanında barındırdığı vitamin ve minerallerle metobolizmanın ve bebeğin ihtiyacını karşılamada çok yararlıdır. Gerek anne karnındaki gerekse emzirme aşamasındaki bebeğin mineral ihtiyacını karşıladığı gibi, iyi bir beyin yapılanması üzerinde de etkili olur. Elbetteki herşeyin dengede ve yeterli olması üzerinde büyük bir hassaiyet gösteren hamilelik aşamasında aşırı alımlardan kaçınılmalı, hatta "bu faydalıdır o halde tüketmeliyim" yerine mutlaka doktora danışılmalıdır.

YAN ETKİLERİ:

Yapılan araştırmalara göre cevizin insan sağlığına zararlı bir etkisi bulunmadığı bilinmekte.

Ceviz, pek çok yönden faydalı bir yiyecek olsa da gerek kalori seviyesinin fazla olmasından gerekse aşırı tüketimi yapılan herşey gibi cevizinde bir takım zararları görülebilir. Bünyeden bünyeye değişiklik göstersede, düzensiz ve bilinçsiz şekilde tüketilen cevizin yan etkileri olabilir.

Kilo problemi olanların günde 2-3 (1 edet iç ceviz 7-9 gr) cevizden fazlasını tüketmesi, kilo aldırma açısından sorun teşkil edebilir.

Çocuklarda belirtilen miktarlar üzerinde tüketimde bulunmak zararlı olabilir. Alerjik testi yapılmamış çocuklarda daha dikkatli davranılmalıdır. Vitamin ve mineral yönünden çok zengin olan ceviz, bebek ve küçük çocuklarda metabolizmayı yorabilir.

Çocukların yanısıra; besin alerjisi  bulunan insanlarda ceviz, sivilce ya da kızarıklığa yol açabilir.

UYGULAMALAR:

Günlük hayatımızın bir parçası olan ceviz; börek, çikolata, kurabiye, kek gibi birçok üründe sıklıkla kullanılır. Ceviz, ayrıca salatalarda, makarnalarda, yemeklerde, sosların içinde, ekmeklerin yapımında, balık ve tavuk yemeklerinde, yoğurt içinde, dürüm ve sandviçlerde katkı malzemesi olarak kullanılabilir.

son

FINDIK

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Fındık; B grubu vitaminleri B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin), B3 (Niasin), B6 (pridoksin) vitamini, B9 (folik asit), C vitamini, E vitamini, magnezyum, potasyum, fosfor, demir, çinko, bakır, selenyum, sodyum, manganez, kalsiyum gibi mineraller, diyet lifi ile doymamış yağlar grubunda yer alan (omega-3 ve omega-6 gibi) amino asitler bütünlüğünde protein zengini besleyici bir besin kaynağıdır.

Fındık, oleik yağ bakımından en zengin olan bir besin kaynağıdır. Yağı yapısal olarak zeytinyağına çok benzerlik gösterir. Fındık bağlamında fındık yağı incelendiğinde bu durum açıkca görülmektedir. Fındık yağında; en fazla oleik yağ asidinin bulunur. Oleik asitin ardından sırasıyla linoleik, palmitik, stearik ve linolenik yağ asitlerinin izler. diği belirlenmiştir. Oleik asidin (Alfaoleik ve beta-oleik asit olarak bulunan doymamış bitkisel yağ) yüksek oranda bulunması yağa dayanıklılık kazandırmaktadır. Fındık yağı, yapı olarak zeytinyağına en yakın yağ olarak tanımlanır.

Fındık yağındaki yağ asitleri bileşimininin kaynağını teşkil eden oleik asitinin (%80 oranında), kanda kolesterolün yükselmesini önlediği, kolesterolü %25-26 oranında düşürdüğü araştırmalar sonucu ortaya koyulmuş.

Fındık ayrıca bileşiminde bol miktarda bulundurduğu oleik asiti ile, kan şekerini düzenlediği, kalp-damar hastalıklarına karşı koruyucu etkiye sahip olduğu ve kalp hastalıklarında koruyucu olduğuda araştırmalar sonrasında ortaya çıkmış.

Organizmanın büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için gerekli olan linoleik asit (omega-6 yağı), esansiyel bir yağ olup omega-3 yağı (alfalinoleik asit) gibi vücut tarafından üretilemez. Bu nedenden dolayı vücut metobolizması bu maddeyi gıdalar yoluyla almaktadır.

Fındık ve ondan üretilen fındık yağı, oleik asit ve linoleik asit gibi iki önemli yağ asidini bir arada, bileşiminde bulunduran nadir besinlerden birisidir.

Fındığın muhteviyatında yer alan omega-3 yağı ve E vitamini türü olan gama-tokoferol (tokol: yağda eriyen E vitamininde dahil olduğu yağların oluşturduğu bileşen, tokofel ise; bu bileşenlerin yer aldığı alfa ve beta başlangıç kodlu gruplardan biri) gibi elementler, kandaki ve damarlarda damarlarda biriken kolsetrolü temizler. Fındık bu içeriği ile insan yaşamının en çok tehdit edenlerden birini defederek kalp ve damar sağlığına iyi gelir.

Fındıkta sodyumun düşük magnezyum, kalsiyum ve potasyumun yüksek olması vücutta kan basıncının düzenlenmesinde rol oynamaktadır.

Fındığın tuz oranı, içme suyunda bulunan miktarlardan daha düşüktür. Bu nedenle tuz bakımından düşük beslenmelerde fındık avantaj teşkil etmektedir. Fındıkta tuz oranının çok küçük miktarlarda olması nedeniyle, yüksek tansiyon rahatsızlığı olan hastalarda da fındık tüketimi, 'tuz' bağlamında bir sorun oluşturmaz.

Fındıkta bulunan E vitamini, doğal antioksidan olduğundan, ürüne dayanıklılık sağlaması yanında beslenme açısından da büyük öneme sahiptir. Fındık yağı alfa-tokoferol bakımından da oldukça zengindir. Alfa-tokoferol (tokol: yağda eriyen E vitamininde dahil olduğu yağların oluşturduğu bileşen, tokofel ise; bu bileşenlerin yer aldığı alfa ve beta başlangıç kodlu gruplardan biri) insan vücudunda kas dokularının ve üreme sisteminin normal fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için önemlidir.

Fındığın bünyesinde bulunan Tokoferoller (Tokol: yağda eriyen E vitamininde dahil olduğu yağların oluşturduğu bileşen, tokofel ise; bu bileşenlerin yer aldığı alfa ve beta başlangıç kodlu gruplardan birini işaret ederken, Tokoferoller tanımı grubun tamamı kapsar) özellikle katı ve sıvı yağlarda antioksidan etki gösteren, insan sağlığı için yararlı bileşiklerdir. İçeriğini oluşturan bileşimleri ile aralarında kalp damar rahatsızlıklarının da bulunduğu pek çok hastalığa engel teşkil etmekle kalmaz, kanda meydana gelen lipit oksidasyonunu (oksitlenip kötücül olmasını) azaltarak kalbin çalışmasını rahatlatmaktadır. Fındık böylece; yağların oksidasyonunu (serbest radikallerin oluşumunu) ve hücrenin oksijenli bileşiklerle tahribini önler.

Fındık; vücutta karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasının düzenleyicisi durumundaki B1 (Tiamin) vitamini, B2 (Riboflavin) vitamini ve B6 (pridoksin) vitamini için kaynak olması yanısıra, antioksidan E vitamini bakımından bitkisel yağlardan sonra en iyi kaynaklardan birisidir.

FAYDALARI:

Fındık içeriğinde bulundurduğu, protein, lif, E vitamini, B1 vitamini, B5 vitamini ve fosfor başta olmak üzere vücudun enerji ihtiyacına kaynaklık eden bir besin kaynağıdır. Enerji işlevselliğinde anahtar rol oynayan fosfor minerali, bir molekülün bir başka moloküle (şeker - yağ - şeker dönüşümü gibi) dönüşümü için hep fosfor gerekmektedir.

Bu nedenle "bir avuç fındık her derde devadır" denilmesine sevk etmiştir insanları. Olaysıyla alınan fazladan bir avuç fındık, enerjinin serbestleşmesine fazladan katkıda bulunur. Bu fazladan enerji serbestliği beyin metobolizmasına yansıyarak düşünme, zeka işlevselliğini artırdığı gibi, enerji çokluğu vücut metobolizmasına da yansıyarak daha enerjik gün geçirilmesini sağlar.

Fındığın (1 avuç 50 gr) vücutta oluşturduğu enerji fazlalığı (organların talepleri dışında) elbette kendisine gideceği, kendisini yakarak vücudu rahatlatacağı işlevler arayacaktır. Bu spor gibi aktiviteler olabileceği gibi, çok hareketlilikle sınırlı kalan hayat akışıda olabilir.

Afrodizyak bir madde olmamasına rağmen cinsel aktiviteleri öne cikartılmasına sebep olan fındık, bu enerji fazlalığını sağlamasından dolayı cinsel gücü artıran besin olarak yaşam döngüsü içindeki yerini almıştır. Enerji artımı ve kan dolaşımını hızlandırması cinsel aktivitenin oluşması için bedeni hazır hale getirir.

Bu yönüyle fındık, sadece yetişkinlere değil, gelişme çağındaki çocuklara; kaliteli bir beslenme imkanı, halsizliği yok eden bir hareketlilik, güçlü metobolizma gelişimi, organların doğru çalışması yönündeki katkılarıyla enerji dolu sağlıklı bir yaşam süreci verir.

Fındık içerdiği magnezyum minerali, kemik yapılanması için çok önemli olan kalsiyum miktarının vücutta dengeli olarak kalmasında ve dağılımının düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynar. Fazla miktarlarda alınan yada yoğunlaşması dengeli olmayan kalsiyum, kaslarda gerilimlere neden olur. Vücuda giren kalsiyumun kalmasına ve çıkmasına denge getiren magnezyum bu yönüyle, kemik gelişimine, sağlam iskelet oluşmasına ve en önemlisi kemik erimelerine karşı bir yararlı bir mineraldir.

Gerek kalsiyum gibi kemikleşme iddiası olan minerallerin, gerek sinirsel travmalarla, gerekse ağır-yorucu bedensel faaliyetlerle ortaya çıkan gerilimlerin, kasılmaların ilacı yine magnezyumdur. Magnezyum, özellikle spordan sonra ortaya çıkan kramların, spazmların, gerginliklerin önüne geçer. Kas gerginliğini azaltır ve kas yorgunluğunu ve ağrıları önlemek için mücadele etmesinin yanısıra, kasları dinlendirerek (işlevlerine kavuşturarak) kas gücünü artırmaya da yardımcı olur.

Fındığın muhteviyatında yer alan omega-3 ve omega-6 yağı ve E vitamini kandaki ve damarlarda damarlarda biriken kolsetrolü temizler. Fındık bu içeriği ile insan yaşamının en çok tehdit edenlerden birini defederek kalp ve damar sağlığına iyi gelir.

Fındık kalp sağlığını koruyan sağlıklı yağlar içeriyor. Oleik asit (doymamış yağ) için iyi bir kaynak fındık, kötü kolesterol (LDL) seviyesinin düşürülmesine iyi kolesterolün (HDL) seviyesini yükseltmeye fayda sağlıyor.

Fındığın kolesterolün düşürülmesinde ve kalp krizi riskini azaltmada yardımcı olduğu, içerdiği yüksek kalsiyumdan ötürü kemikleri ve dişleri güçlendirmede yardımcı olduğu, insana günlük yaşamda enerji verdiği belirtilmektedir. 

Fındık, damar içi yağlanmaları (kolestrol) giderip, damar çeperlerini temizleyip damar iç kesitini genişletmesi, dolaysıyla kan akış yolunu rahatlatması sonucu olarak kan akışkanlığını sağlayarak kan basıncını düşürür. Böylece kalp, kan pompalamakta zorlanmaz, normal ritmini korur (ritim bozukluklarını önler), ana ve tali arterler işlevselliklerini korur. Dolaysıyla kan rahatca dokulara ulaşarak kalp ve damar hastalıkları riskini azaltır.

Fındık; kalp krizi ve felcin en önemli oluşturucularından olan kan pıhtılaşmasını (omega-3 yağının içerdiği alfa-linolenik asit) engeller. Böylece kan dolaşımının düzenli ve düzgün olmasını (ritmin bozulmasını önler) sağlayarak, kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.

Kalp ve damar (kardiyovasküler sistem) dostu durumundaki fındık aynı zamanda kandaki trigliserid yani serbest yağ oranlarının düşürür. Kanın akışkanlığını sağlayarak damar içinde kanın pıhtılaşma, koyulaşma riskini yok eder. İnme gibi, kan pıhtısı ile tıkanma gibi rahatsızlıklardanda korumuş olur.

Fındıktaki omega grubu yağlar, kalp ve damar sağlığını koruyucu özelliğine bağlı olarak kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Kan basıncını düzenlemekle hipertansiyon sorunu olanlarda tansiyonun yükselmesini önler. Kan şeker seviyesini, kan basıncını düzenlemede etkili olan omega grubu yağlar, bu haliyle kalp yetmezliği risklerinimve kalp hastalıklarını minimize etmiş olur.

Fındık, içeriğindeki antioksidanlar ile kalp hastalıklarına neden olan zararlı maddeleri yok etmeklede, kalp sağlığına hizmet eder. Böylece kalbin hastalıklara yakalanma riskini önemli ölçüde azaltmış olur.

Fındığın gerek ihtiva ettiği yağların beslemesi gerekse vücutta enerji üretimine sağlaması yönüyle, beyin sağlığına katkısı oldukça fazladır. Fındık içeriğinin ona kattığı zenginliklerle; beyin metobolizmasını enerjilendirip beslemesini, hafızanın kuvvetlenmesini, zeka gelişimini destekler.

Çeşitli vitamin, mineraller, lifler ve yağlar barındıran fındık, beyin fonksiyonlarının gelişimini destekleyerek, düşünce, organ yönetimi, öğrenme, zeka gelişim sağlığımızı şekillendirebilen son derece faydalı bir besindir.

Fındığın içeriğindeki B6 (pridoksin) vitamini; elektrik sinyallerinin işlevselliğini artırarak ve sinir sisteminin düzgün şekilde çalışmasını sağlayan en önemli bir faktörlerdendir. Ayrıca B6 (pridoksin) vitamini; sinirin kılıfı olan miyelinin oluşması, sinir sistemimizin sağlıklı bir şekilde işlev gösterebilmesi için gerekli olan seratonin, melatonin ve epinefrin gibi hormonların salgılanması işlevlerinde büyük bir pay sahibidir.

Beyni enerjilendirmesiyle, beyin metobolizmasını zenginleştirmesiyle beyin işlevselliğini sağlıklı ve sürekli modda tutan fındığın; alzheimer hastalığına iyi geldiği, zeka gelişimini desteklediği, öğrenme yeteneğini artırdığını, hafızanın güçlenmesini sağladığı, anksiyetenin azalmasına katkı sağladığı araştırmalarla görülmüş.

Beden sağlığının ruh sağlığına pozitif etkileri bilindiğine göre fındık, "ruhsal ve bedensel sağlıklı olabilmek için mutlaka tüketilmelidir" sonucuna ulaşmak hiçte zor değil. Bedensel enerji eksikliği hissedenlerin, gelişme çağında olanların, ağır işlerde çalışanların, doğal performans takviyesi isteyenlerin, beslenme listelerini tamamen sağlık üzerine kurmuş olanların mutlaka tüketmesi gereken besinlerdendir.

Beyin sağlığına ve eneji dolu olmasına içeriği ile katkıda bulunan fındığın, zenginliklerinden olan omega-3 yağı ve diğer yağ bileşiklerinin faydalarından biri de hafızayı güçlendirmesi, zihinsel düşünceyi kuvvetlendirmesidir.

Fındık içeriğindeki yüksek yağ bileşikleri ve diyet lifleri sayesinde tokluk hissi oluşturarak kilo kontrolüne yardımcı olur. Fındık, kalori bakımından yüksek olsada günde 1 avuç (20-25 gr) fındık tüketimi iştah kontrolünü sağladığından kilo vermeyi kolaylaştırır. Sağladığı mineral ve yağ asitleri ile açlık asitlerini nötürülize edip iştahı keserken, besliyiciliği ile de metobolizmanın ihtiyacını karşılar. Sindirimi sırasında verdiği kaloriden daha çoğunu metobolizmaya yaktıran fındık, bu yönü kilo verdirici besinler arasında yerini alır.

Kilo ve iştah kontrolüne tokluk verme ile yardım eden fındık, dolaylıda olsa tip-2 diyabet riskini ve ilerlemesini azaltır. Fazla kilo, yüksek şeker ve diyabet riskini de beraberinde getiriyor olması diyabet tip-2 riskini yükseltir. Diyabet riskini azaltan omega grubu yağlar, yetişkinlerde ve gençlerde diyabet riskini önemli ölçüde azalttığı gibi, diyabet hastalığına karşı da koruma sağlar. Hastalığa yakalanmış olanlardaki insülinin işlevini artırarak diabet tip-2 hastalığı sorunlarına karşı fayda sağlar.

Diyabet hastalığında karşılaşılan en sık sorun kan şekerinin yükselmesini, fındık dengelediğinden diabet hastaları rahat etmekle kalmaz, aynı zamanda kalp hastalıkları risklerinide minimuma indirmiş olurlar.

Fındığın bünyesindeki E vitamini, kandaki kırmızı kan hücrelerinin parçalanmasını önleyerek kansızlığın çoğalmasını önlüyor. Aşırı kansızlıktan kaynaklanan anemi hastalığının riskini azaltıyor.

Fındık, içerdiği yağ asitleri ve vitaminleri sayesinde bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için son derece gerekli olan bir besindir. Balığın gribe ve soğuk algınlıklarına, halsizlikle kendini belirgin yapan enfeksiyonlara karşı vücudu enerjilendirerek korur. Kan yapısının ve kan dolaşımının dengelenmesine katkıda bulunarak oluşturduğu bağışıklık kalkanı ile; ateş, soğuk algınlığı ve diğer hastalıkların oluşma riskini azaltıyor.

Fındık, beta-sitosterol gibi bileşiklerinde olduğu flavonitler (ajan - casus madde. Kanserli hücreleri daha ilk anda farkedip metobolizmayı uyaran) olarak bilinen fitokimyasalları ve kanserli hücre oluşumuna zemin oluşturan serbest radikallerle (kalıcı, oksitlenmiş yağlar) mücadele eden antioksidanları içermekte. Bu mineral ve bileşimlerle elde edilmiş koruyucu güç; kanserli hücreleri daha başlangıç aşamasında yok edebilmektedir. Bu çerceve içersinde fındık, meme ve prostat kanseri riskini azalttığı, kanser gelişimini yavaşlattığı ve ilaçla tedavi sırasında fayda sağladığı görülmüş. Ayrıca, içeriğindeki antioksidanlarla birlikte hareket eden yada türevleri flavanoidler UVA/UVB (Zararlı güneş ışınları. Daha az tehlike arzeden %95 UVA ve çoğu ozon tabakasınca emilen ve bulutlardan ve camdan geçemeyen büyük tehlike arzeden %5 UVB) ışınların sebep gösterildiği cilt kanserine karşıda etkili olduğu bilinmekte.

Birçok sebze, meyve ve baharatta olduğu gibi herhangi bir bitkinin kanser hastalığını birebir tedavi ettiği söylenemez. Tümünde geçerli olduğu gibi, kanser tedavisi sırasına yardımcı yiecekler olarak fayda sağlayabilirler: İlaçların verdiği dozları tutturabilmek için yan etkileri göz ardı edilse bile (tamamen yarar sağlayacağı kabul edilerek) kilolarca tüketilmeleri (yanlış terkiplerin olabileceği kabul edilerek) gerekmekte.
Zehirin ana tabanı proteinlerdir. Protein olmazsa metobolizma çalışmayacağı gibi hücre oluşumuda olmaz. Hal böyle iken, yılan, böcek sokması ile vücuda alınan protein tabanlı zehir insanları öldürür. İşin garip tarafı, zehirlere karşı verilenlerde o hayvanların zehirinden türetilen panzehirlerdir. Demekki burada maddenin cinsi değil, miktarı ön plana çıkar. Tıpkı salgınlara karşı, o salgını oluşturan mikrobun (dozu ayarlanmış, sersemletilmiş) kendisinin aşı olarak uygulanması gibi. Hayat kaynağı olan su, aşırı fazla tüketildiğinde, toksin etkisi gösterebilmektedir.
Bu çercevede değerlendirildiğinde bitkiler birebir kanser tedavicisi değil, kanser oluşumunun önüne geçen, kanser faktörlerini yok eden, kanser riskini azaltan (doğal beslenme) ve ilaçla tedavisi sırasında katkılarda bulunuyorlar. Özetle; doğal beslenme her biri farklı kanser türlerine (sindirim, emilim şekil, taşıdığı vitaminler ve mineraller ve yağ asitleri farklılıklarına göre) hitap etselerde, düzenli doğal beslenme metabolizmanın kansere karşı direncini arttırıyor.

Fındıktaki yüksek lif içeriği, bağırsak sağlığı için oldukça yararlı bir rol üstleniyor. Yüksek lif tüketimi bağırsak hareketlerini aktif hale getirip, sindirim sisteminin işini kolaylaştırdığından, günlük yeterli miktarlarda çiğ fındık tüketimi kabızlığın tedavisinde kullanılabiliyor.

Fındğın içeriğinde bulunan antioksidanlar, cilt bağlamında faaliyet gösteren, cilt dokusu üzerinde gelişen zararlı serbest radikallerle mücadele ederek, cildin daha sağlıklı görünmesine, gelişmesine yardımcı oluyor. Aynı zamanda UVA/ UVB ışınlarının neden olduğu deri kanserine karşı koruma kalkanı oluşturması yanısıra, cilt sağlığına bünyesindeki yağlarla bulunduğu katkıları ile deri hücrelerini besliyor. İçeriğindeki flavanoid bileşimler aracılığı ile yaşlı hücrelerden haberdar olup onların yenilenmesine katkıda bulunuyor.

Fındık bünyesindeki E vitamininin de desteğiyle yıpranmış hücreleri, ölü hücreleri yok ederek, daha sağlıklı ve daha genç görünümlü bir cilt sağlıyor. Hücreleri beslemesi, ölü ve yıpranmış hücreleri yok ediyor olması ilede, yaşlanma belirtisi sayılan kırışıklıkları minumuma indirip, kırışma hızını yavaşatıp yaşlanmanın önüne de geçmiş oluyor.

Fındık, hamilelik döneminde enerji vermesi, kan dolaşımı, kalp sağlığı gibi faydalar sağlamasının yanında barındırdığı vitamin ve minerallerle metobolizmanın ve bebeğin ihtiyacını karşılamada çok yardımcı olur. Gerek anne karnındaki gerekse emzirme aşamasındaki bebeğin, mineral ihtiyacını karşıladığı gibi iyi bir beyin yapılanması üzerinde de etkili olur. Elbetteki herşeyin dengede ve yeterli olması üzerinde büyük bir hassaiyet gösteren hamilelik aşamasında aşırı alımlardan kaçınılmalı, hatta "bu faydalıdır o halde tüketmeliyim" yerine mutlaka doktora danışılmalıdır.

YAN ETKİLERİ:

Yapılan araştırmalara göre fındığın insan sağlığına zararlı bir etkisi bulunmadığı bilinmekte.

Fındığın, pek çok yönden faydalı bir yiyecek olsa da gerek kalori seviyesinin fazla olmasından gerekse aşırı tüketimi yapılan herşey gibi fındığında bir takım zararları görülebilir. Bünyeden bünyeye değişiklik göstersede, düzensiz ve bilinçsiz şekilde tüketilen fındığın yan etkileri olabilir.

Fındık ve benzeri kuru yemişlerin aşırı miktarlarda tüketilmesinden ötürü çeşitli alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Alerjik belirtileri; sivilce, kızarıklık, egzama, ishal, bulantı, dudaklarda şişme, solunum yollarını etkileyen burun akıntısı, öksürük şeklinde ortaya çıkabilir.

Divertikül (kalın bağırsak çeperlerindeki iltihaplanma) rahatsızlığı bulunan kişilerin fındık tüketmeleri önerilmez. Fındık, bu hastaların tedavi sürecinde kullanılan ilaçların etkisini azaltabilir.

Kilo problemi olanların fazla fındık tüketmesi, kilo aldırma açısından sorun teşkil edebilir.

Çocuklarda belirtilen miktarlar üzerinde tüketimde bulunmak zararlı olabilir. Alerjik testi yapılmamış çocuklarda daha dikkatli davranılmalıdır. Vitamin ve mineral yönünden çok zengin olan fındık, bebek ve küçük çocuklarda metabolizmayı yorabilir.

UYGULAMALAR:

Günlük hayatımızın bir parçası olan fındık; börek, çikolata, kurabiye, kek gibi ürünlerde sıklıkla kullanılır. Fındık ayrıca makarnalarda, yemeklerde, sosların içinde, ekmeklerin yapımında, kakaolu kremlerde katkı malzemesi olarak kullanılabilir.

Fındığın kavrulma süresinin uzaması fındıkta besin kayıplarına sebep olurken, fındığın içerisindeki sağlıklı yağların hasar görmesine ve okside olmasına sebep olarak hücrelerimize zarar verebilecek serbest radikallerin oluşmasına sebep olabiliyor. Kavrulmamış fındıklar, kavrulmuş fındıklara oranla iki kat fazla antioksidan içerir. Bu nedenle fındık, mümkün olduğunca az kavrulmuş hatta çiğ (kavrulmamış) ve taze olarak tüketilmelidir.

son

UYARI: bitkisel ürünler, bitki yağları ve bitki özlerinin kullanımıyla ortaya çıkması muhtemel yan etkiler ve bu etkilerden kaynaklanabilecek zararlar hakkında bilgilendirme notu.
.... Sitemiz sayfalarında yer alan bilgiler; konusunda uzman sayılan kişi ve kurumların yayınlarından derlenmekte ve ürün başlıkları altında toplanarak sizlere sunulmaktadır.
Makalelerden derlenen yazılar faydayı duyurabilmeyi, fayda sağlayabilmeyi amaçlayan bilgi içerikli yayınlardır. Dolaysıyla, bilgilendirme dışında ve bilgi verme seviyesinin üstünde kabul edilmemesi gereken detay yazılardır.
Yazılarda aktarılan bilgiler, önerilenler yada tavsiye edilen uygulamalar tedavilerde kesinlikle kullanılması önerilen REÇETE-VARİ /direktifleryazılar olarak algılanmamalıdır.
Keyfe-kader çay-tonik-katkı-bakım-masaj-tadlandırıcı... gibi kullanımların dışında kalan rahatsızlıklara çare olarak kullanmadan önce tıbbi destek aranmalı dolaysıyla doktora danışılmalıdır.
Yazılarda yer alan tavsiyelerin doğrulukları sorgulanmalıdır. Önerilen bitki ve ürünlerin gerek bitki elde ediliş yöntemleri gerekse üretimleri hakkında bilgiler edinilmelidir. Bilgiler; atadan kalma yöntemlerle alınıp-verilmemeli, bitki çeşitlenmelerindeki ve üretimlerindeki yeni gelişmeler çerçevesinde bilgilerin güncellenmesi gerekmektedir.
Yazılar daha ziyade rahatsızlıklarda fayda sağlayan yada sağlayabilecek bilgiler olarak kabul edilip, asıl tedavilere yardımcı, rahatsızlıkları önleyici, tedavileri destekleyici, vücüt değerlerini dengeleyici, eksikleri tamamlayıcı, organizmaları işlevlerine kavuşturucu, bünye bağışıklığını takviye edici, fiziksel ve mental aktiviteleri kolaylaştırıcı, vitamin ve mineral aktarıcı doğal katkıların tanıtımı olarak görülmelidir.
Doktor tavsiyesine her zaman başvurulmalı, doktor kontrolündeki tahlil sonuçlarına göre hareket edilmelidir.
Her madde ve onların sentezlenmesi ile oluşturulan en iyi ilaç bile, dozu ayarlanmadığı sürece zehre dönüşebilir.
Yılan zehiri ve diğer zehirli metaryellerde ilaç yapımında kullanılıyor. Doğada en zehirli bitkilerden de ilaç elde ediliyor. Panzehir üretimlerinde de yine o maddeler kullanılıyor.
Dozu ayarlanmamış "su" da can alabiliyor. Hayatın kaynağı sayılan suyun, aşırı alımında ve saflaştırıldığında zehire dönüşüp ölümle sonuçlanabilen durumlara yol açtığı gibi, en yararlı bitkilerde her ne koşulda ve her ne tarifte olursa olsun, kontrolsüz ve aşırı tüketimleriyle vücutta yan etkiler meydana getirebilmektedir. Vücutta bazı alerjik etkilere neden olabilmektedir.
Bu nedenle her bitki fasılalı ve kontrollü olarak dikkatlice tüketilmelidir. Dikkat edilmezse, kronik rahatsızlıklar göz önüne alımmazsa, bünyede olan diğer hastalıkları, tetikleyebileceği göz önüne alınmalıdır. Eğer bu riskler hesap edilmez yada eldeki bilgilere göre hareket edilirse faydalı olan bitkiler, sağlığı etkileyen zararlı bitkiler konumuna gelebilir.
Her aşırı yüklenmeler gibi fazla vitamin alımıda organizmaya, organlara zarar verebilir. (Ihlamur, adaçayı çok rahatlatıyor, kasları gevşetiyor diye fazlaca alındığında en azından kalp kapakcıklarını ve mide kapakcığını yumuşatır, cinsel uyarımları geciktirebilir...vb..)
Bu nedenle, derlenerek yayınlanan yazılar ve tavsiyeler doktor reçetesi gibi görülmemelidir. Özellikle, kronik rahatsızlıkları olanlar doktora danışarak kullanmalıdır.
Farklı farklı hastalıklardan tedavi görenler, sürekli ilaç kullananlar, kronik hastalıklarla mücadele edenler, alerjik hassasiyeti olanlar mutlaka doktora danışmalıdır.
Özellikle, bitki yağları, extrantları, detoks halleri yoğunlaştırılmış bitki özleri olduğundan, bitki sıvısı olmaktan uzaklaşıp neredeyse ilaç konsantresi konumuna yaklaşmaya başlamıştır. (ilaç ve hap dozajlamasından elbette kat ve kat uzaktır. Ama aşırı tüketimle bu fark azalır. Organlarda olan başka bir hastalığı tetikleyebilir ya da tedavisine sekte vurabilir. Bu nedenle aşırı tüketimden ve süreklilikten kaçınmalı. Kullanıma haftada bir kez olsun ara verilmeli ve kişilerden kişilere değişse de yarar sağladığı tespit edilen oranlarda kalınmalıdır) Sürekli kullanımlar için doktora mutlaka danışmalıdır.
Sürekli kullanımlar yerine fasılalı ve aşırıya kaçmadan alınmakla yetinmeyip, vücutta fiziki değişiklikler gözlendiği gibi mental değişiklikler de gözlenmelidir.
Alerjik bünyeye, kronik rahatsızlıklara sahip olanlar ile sürekli ilaç kullananlar daha dikkatli olmalı ve bu nedenle mutlaka doktora danışılmalıdır. Kullanılan ilaçların etkisini azaltmamak, hesaplanmayan sonuçlarla karşılaşmadan bitkilerden yararlanabilmek için.

SAFRANLI YAŞAMA DAVET EDİYORUZ...

'Sağlıklı yaşama' katkımız olursa ne mutlu bize...

En pahalı baharat olması, değerinden, kıymetinden, etkisinden ve faydasından olan safran; tüm bu özellikleri göz önüne alındığında, karşılığını kat ve kat ödeyen bir baharattır.
Etkisine bakıldığında 'pahalı' kavramının göreceli olduğu anlaşılır. Safranın, 50-80 lira (4-5 $) gibi bir fiyata satılan 1 gramıyla en az 50 fincan çayı 'sağlık iksiri' olarak içebilirsiniz.
Kahvehane çayının yarı fiyatına içebilen 'safran', sizce pahalı olabilir mi? Karşılığını veremese! 'o fiyatlara' ulaşamayacağı gibi, ekimide yapılamaz.
Fiyatını saptayan faktörlerin başında; etkisinin vazgeçilmezliği, dekardan ~0,5 kg elde edilmesi ve üretimdeki meşakkatin derecesi gelmektedir.


Safran Abla