BESİNLER
DEVALAR

DOĞANIN ŞİFA HAZİNELERİ

Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla Safran Abla


Maydanoz, Dereotu, Nane

Tarçın, Zencefil, Zerdeçal

Yulaf, Sumak, Susam, Keten

Sarmısak, Soğan, Ceviz, Fındık

Kırmızı Et, Tavuk, Balık, Yumurta

Mineraller, Maddeler, Bileşikler

VİTAMİNLER - DETOKSLAR


BESİN BÜLTENİ

SÜT

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Besleyici değeri çok yüksek bir besin kaynağı olan süt; A, B, C, D, E ve K vitamini, sodyum, potasyum, kalsiyum, mağnezyum, demir, çinko gibi mineraller başta olmak üzere birçok bileşikler açısından oldukça zengindir.

Süt, tüm yaş grupları için gerekli olan mineralleri ve bileşikleri barındırması yanısıra, vücudun enzimler salgılamasına yol açarak beslenmenin temel taşlarından biri olduğunu göstermektedir. Örneğin; kalsiyum ihtiyacının karşılanmasında da kullanılacak en iyi kaynak olarak kabul edilen süt (dolaysıyla süt ürünleri) hergün alınması tavsiye edilen bir besin deposudur.

Sütün sayısız faydalarından yararlanmak, sağlıklı bir bünyeye sahip olabilmek için; yetişkinlerin her gün en az 1 bardak / 200 ml, ilkokul çağındaki çocukların enaz 2 bardak / 400 ml süt içilmesi gerekmekte. Daha büyük yaştaki çocukların, gelişme çağındaki gençlerin, hamilelerin, emziren ve menopoz sonrasını yaşayan kadınların, kemik erimesi olanların ise bu miktarı 3 bardak ve üstüne taşıması gerekiyor.

Özellikle kalsiyum sayesinde çocukların, sağlam iskelet yapısına ve daha uzun boya sahip olduğu bilinmekte. (Süt içen çocukların süt içmeyen çocuklara göre daha uzun boylu olduğu görülmüş)

Günümüzde sokak sütü (Mandıra sütü, açık süt) ile sanayi sütü olarak ayrışıma giren süt (Hilesiz olması başta gelmek üzere, elde edilişinden oluşuna kadar gerekli sağlık tedbirleri alındığında) arasında ihtiva ettiği vitaminler, mineraller ve yağlar açısından inanılmaz farklar vardır. Açık arayla sokak sütü olarak tabir edilen süt; daha besleyici ve daha yararlıdır. Herşeyinden başka ürünler elde edebilmek için, adeta mineral ve vitamin katkılı beyaz sıvı haline getirilmiş sanayi sütü ile herşeyi doğal yapısı içinde muhafaza edilerek elde edilen sütü karşılaştırılamaz bile.

FAYDALARI:

Mineral açısından son derece zengin olan süt aynı zamanda, kilolarca meyve ve sebzeden alınamayacak zenginlikte bir kalsiyum kaynağıdır.

Sütün dogunluk vermesi, mide açlık asitlerini nötürülize etmesi sebebiyle diyetlerde süt ve süt ürünleri büyük fayda sağlar. Süt ve süt ürünleri kullanmak, hem vücuda mineral ve vitamin takviyesi sağlar hemde kişiyi kilo vermedeki açlık ızdırabından kurtararak pehriz peryodunda kişiyi mutlu kılar. Bu mutluluk, mide açlık sinyali veren asitleri nötürülize eden sütü, mide gerçek hacminin iki katı olarak algılamasındandır. Mide sinirleri tarafından asitlerin " açlık" sinyali yerine, beyine "doydum" sinyali gönderilmesi, pehrizdeki kişiyi "tokluk tahtlarına" oturtur.

Perhiz yapan kişilerin karın bölgesinde yoğunlaşan yağlarının giderilmesinde aktif rol oynuyor. Perhiz döneminde , beslenme programına göre hareket edenlerin, günde 2 bardak süt tüketmesi, göbek çevresindeki yağların yakımına katkıda bulunacaktır.

Yapılan çalışmalar; sütün içindeki kalsiyumun, kaliteli protein yapılanmasının ve lioneik yağ asiti moleküllerinin vücuttaki yağlanmayı azaltarak, kilo kontrolünü kolay hale getirdiğini ortaya koymuş.

Günlük tüketilen kalorinin ortalama %25’ini harcıyan beyin için süt çok faydalıdır. Süt beynin harcadığı enerjiyi, taşıdığı bileşimlerle ve oluşturduğu enzimlerle önemli ölçüde sağlamakta veya sağlatmaktadır. Beyne enerji sağlamasının yanısıra süt; odaklanma yeteneğini ve hafızayı güçlendirmektedir.

Ayrıca; sütte bulunan 'Acetyıl Cartinin' (beynin yaşlanmasını engelleyen madde) maddesi beynin yaşlanması engellenmektedir.

Süt; içerdiği yüksek protein ile vücut dokularının, metobolizmanın gelişmesine yardımcı olmakta.

Süt; içeriğinde bulunan bileşikler ve oluşturduğu enzimlerle kan basıncı seviyesini düzenlediği için, kalp krizi ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltıp, iyi bir kalp dostu olduğunu ortaya koyar.

İyi kolestrol (HDL) miktarını artıran süt, kötü kolestrolden (LDL) temizlediği damarları rahatlatmakta, kan basıncını düşürmekte dolaysıyla hipertansiyonu frenleyerek,  daha sağlıklı bir kalbe sahip olmaya katkı sağlar. Hipertansiyon için kullanılan bazı ilaçların yan etkilerini azaltır.

Günde 2-3 bardak süt içen kişilerde bağırsak sorunlarına daha az rastlandığı gibi, bağırsak içi faaliyetlerden ortaya çıkan bağırsak kanserinede daha az rastalanmakta.

Sindirim sistemine olumlu etkilerinden dolayı, mide gazlarının ve asitlenmelerinin önüne geçilmekte mide kaynaklı ağrılar, yanmalar ise ortadan kalkmaktadır. Ülserin önüne geçer, tedavisinde çok fayda sağlar.

Sindirim sistemi üzerinde pozitif etkileri olan, sinir sistemindeki gerginlikleri azaltan, bedeni ve kasları yumuşatan süt; elbette stresten, gerginliklerden, kaygılardan, mide yanmalarından uzak rahat bir uykuyuda beraberinde getirmektedir.

Süt; yapısının özelliği gereği, ağız ve boğaz üzerinde olumlu etkilerde bulunmakta, kış ve bahar hastalıklarına, salgınlara karşı beden daha mukavim olmaktadır.

Sütün organlara olan etkisinden dolayı, süt içenler süt içmeyenlere göre daha az bronşite yakalandığı gibi, kronik bronşitten ise neredeyse muaf hale gelmişlerdir.

Kleopatra gibi süt banyosu yapmayı bir tarafa bırakırsak, güzel ve sağlıklı bir cilt için yeterli ve dengeli beslenmenin yanında süt kullanıcısı olmanın pek çok avantajları vardır. Sütün içinde bulunan proteinler, antioksidan özellikteki A vitamini ve çinko ile cilt sağlığı çok iyi korunduğu gibi parlaklık ve esneklik kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda sütün içindeki sıvı cildin nem dengesinide korur.

Süt içilmesinin vücutta yaptığı etkiler dışada vurmakta, cildi nemli, parlak, pürüzsüz bir görünüme kavuşturmaktadır. Cilt hücrelerini besleyip onları daha dolgun hale gelmesine sebep olan süt, bu etkisiyle cilt kırışıklıklarını önleyerek yaşlanmayı gizlemektedir. Ölü hücrelerin temizlenmesine yerine genç hücrelerin gelmesine olanak sağlayan süt, bu yönüyle bedenin dış görünümüylede ilintilidir.

Süt, cilt görünümü üzerindeki etkisini cilt üzerinde oluşan akne kökenli ve benzeri cilt rahatsızlıklarına (lekelere, sivilce, döküntü, pullaşma gibi) karşıda göstermektedir. Düzenli süt tüketimiyle bu koruma tam ve kalıcı olmaktadır.

Dokular ve hücre oluşumunda etkili olan süt; bu nedenle vücudumuzda oluşan yaraların çok daha çabuk iyileşmesinde rol oynar. Hücreleri onarır ve güçlendirir.

Süt, mikropların neden olduğu enfeksiyonlara (diş çürümeleri gibi) karşı vücuda direnç verir. İçeriğindeki kalsiyum sayesinde diş gelişimini ve sağlığını destekler.

Süt, ihtiva ettiği vitaminler ve minerallerin vücuttaki pozitif yapılanmaları sayesinde, ödem türü oluşumlara izin vermez. Vücudumuzda ödeme neden olan sıvıların toplanmasını engellediği gibi onların dışarı atılmasını sağlar.

Ayrıca; sütün kanı daha çabuk pıhtılaştırma özelliğinden dolayı; düzenli süt kullanımlarında deri üzerinde oluşan kesikler, yaralar ve çizik gibi hasarlar daha hızlı iyileşme göstermektedir.

Süt, özellikle D vitamini ve kalsiyum eksikliğinde, kadınlarda menopoz döneminde, insanların yaşlılık döneminde daha çok ortaya çıkan kemik erimesi (osteoporoz) sorununa, taşıdığı D vitamini, kalsiyum ve diğer mineralleri ile iyileştirme sağlar. Çocuklarda büyüme sürecinde kemik gelişimine ve kemik sağlığını korumada etkin olan süt, gelişme çağını tamamlamış yetişkinlerde de kemikleri kuvvetlendirir. Kemik sağlığını korurken kuvvetli bir iskelet yapılanmasına, içerdiği kalsiyum minerelleri ile katkıda bulunur.

Her gün alınacak 1-2 bardak süt yada ara yiyecek olarak tüketilen süt türevleri (Yoğurt, ayran, peynir gibi. Sütlaç, muhallebi gibi. Bunların süt oranlarının değişken olduğundan tüketim miktarları ayarlanmalı) ile kemik erimesi sorunu daha başlamadan önlenebilir.

Saçların ve tırnakların çabuk ve sağlıklı olması ve büyümeleri üzerinde etkilidir.

YAN ETKİLERİ:

Süt, mikroorganizmaların üremesi için çok iyi bir ortam oluşturması nedeniyle çok kolay bozur. Sindirim sistemi üzerinde olumsuz etkilerde bulunarak,ishale ve zehirlenmelere yol açar.

İshal gibi bağırsak rahatsızlıklarında süt kullanılması, ishalin dahada artmasına neden olur.

Aşırı miktarda süt tüketildiğinde, fazla yağ miktarından dolayı kilo verme probleminden öte, kilo alma sorunu ile karşı karşıya kalınır.

Aşırı miktarlarda süt tüketimi aynı zamanda fazla kalsiyum alımından kaynaklı demir yetersizliği görülür. Dolaysıyla; yeterinden fazla süt tüketimi demir eksikliğine bağlı olarak kansızlık yapar.

UYGULAMALAR:

Besin kaynağı olan süt aynı zamanda mikroorganizmaların üremesi içinde son derece elverişli bir ortamı oluşturur. Bu nedenle süt çok kolay bozulur ve zararlı hale gelir. Bunu önlemenin en kolay yolu sütü günlük olarak tüketmek, tüketilmeyen kısmınıda süt ürünlerine çevirmek gerekir.

Sterilize ve pastörize edilmemiş (açık süt) sütü çiğ olarak değilde kaynamış (Uzun süre ve çok kaynatılırsa vitaminleri azalacağı için 4-5 dakika kabarma noktası altın kaynatın) olarak tüketmekte çok yarar vardır. Süt içinde muhtemel tüberküloz, buresella gibi mikropların yok edilmesi sağlanır. Süt plastik kaplar yerine ağızı sıkıca kapanan cam kavanozlarda saklamak, sütün bozulma süresini öteler.  

2 gün içinde tüketin: Pastörize sütü açtıktan sonra buzdolabında 2 gün içerisinde tüketin. UHT süt ise açmadığınız sürece oda sıcaklığında 4 ay saklayabilirsiniz. Açtıktan sonra ise buzdolabında 3-4 gün içinde tüketin.

son

YOĞURT

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Besleyici değeri çok yüksek bir besin kaynağı olan yoğurt; A, B5 (pantotenik asit), C, (D vitamini bazı üreticiler tarafından ekleniyor)vitaminleri, omega yağları, sodyum, potasyum, fosfor, iyot, kalsiyum, mağnezyum, demir, çinko gibi mineraller başta olmak üzere birçok bileşikler açısından oldukça zengindir.

Süt ürünleri arasında en çok tüketilen besin kaynağı olan yoğurt, çok eski çağlardan itibaren hastalıkları tedavi amaçlı olarak kullanılmıştır ve sağlıklı yaşamın iksiri olarak tanımlanmış. Çabuk bozulan sütü, daha uzun süreli saklama arayışları sonrasında yoğurt insanlığın en önemli besin kaynağı haline gelmiştir.

Bir başka süt ürünü olan peynirin, süt taşıma kabı olarak kullanılan işkembenin 'şirden' parçasından etkilenerek mayalanması sonucu, peynir olarak isimlendirdiğimiz besin haline gelmesi gibi, yoğurtta bu tür mayalanma ile (maya otu, bakteriler, nohut, üzüm gibi yüzlerce katkı olabilir) bugün en çok tüketilen besin maddesi olmuş olmalı.

Günümüzde ev ve sanayi yoğurdu olarak elde edilebilen yoğurtla içinde elbette (Hilesiz olması başta gelmek üzere, elde edilişinden oluşuna kadar gerekli sağlık tedbirleri alındığında) evde yapılan yoğurt daha besleyici ve daha yararlıdır. Her şeyinden başka ürünler elde edebilmek için, adeta mineral ve vitamin katkılı beyaz sıvı haline getirilmiş sanayi sütü ile herşeyi doğal yapısı içinde muhafaza edilerek elde edilen sütü karşılaştırılamaz bile.

Özellikle evde yapılan yoğurtlar sağlık açısından daha faydalıdır. Fabrikalarda üretilen yoğurtlar bir takım prosedürden geçtiği için bazı vitamin ve minerallerin değerlerini kaybetmektedirler.

Özellikle günlük süt ile evde mayalanan yoğurdun probiyotik (Metobolizmayı, bağırsakları aktif formda çalıştıran bakteriler. Mikrorganizmalar) içeriği artttığından (Mayalanmayı yapan bakterilerin çoğalması yoğurdu oluşturuyor) sindirim sistemi (özellikle bağırsaklar) çok daha büyük yarar görüyor.

Probiyotik olarak isimlendirilen bu bağırsak dostu bakteriler, bağırsak duvarında besin emilimini sağlayan villusların (ince bağırsağın duvarlarında bulunan ve besin emilimini sağlayan kılcıklar) yapısını koruyarak bağırsak işlevlerini düzenler. Böylece kabızlık, ishal, hazımsızlık gibi rahatsızlıkların önüne geçer.

Yetişkinlerin günde bir kase, çocukların ise en azından bir çay bardağı yoğurt tüketmeleri, sağlıklı beslenmenin önemli olanağını kişiye sağlamış olur.

FAYDALARI:

Mineral, yağ, vitamin açısından son derece zengin olan yoğurdun dogunluk vermesi, mide açlık asitlerini nötürülize etmesi sebebiyle diyetlerde yoğurt büyük fayda sağlar. Yoğurt kullanmak vücuda mineral ve vitamin takviyesi sağlarken, kişiyi kilo vermedeki açlık ızdırabından kurtararak pehriz peryodunda kişiyi mutlu kılar. Bu mutluluk, mide açlık sinyali veren asitleri nötürülize eden yoğurt, mide sinirleri tarafından asitlerin " açlık" sinyali yerine, beyine "doydum" sinyali gönderilmesi, pehrizdeki kişiyi "tokluk tahtlarına" oturtur.

Yoğurt kilolara ve yanlış beslenmeye sebep olan tatlı isteğni azaltmakta. Bir kase yoğurt protein, karbonhidrat ve yağ miktarını istenilen düzeylerde içermesi kan şekeri seviyesinin dengede olmasını sağlıyor. Kan şekerinin dengeli seviyede seyretmesi kişide doğal olarak tatlı yeme isteğinide köreltiyor. Kan şekerinin dengede olması kişide abur-cubur yeme isteğini azalttığından yada yok ettiğinden, dengeli beslenmede ve kilo vermede çok fayda sağlamaktadır. Ayrıca tatlı istemlerini; ev yapımı meyveli yoğurt yaparak geçiştirebilirsiniz.

Yoğurtta süt gibi; perhiz yapan kişilerin karın bölgesinde yoğunlaşan yağlarının giderilmesinde aktif rol oynuyor. Perhiz döneminde, beslenme programına göre hareket edenlerin, günde en az 2 kase yoğurt tüketmesi, göbek çevresindeki yağların yakımına katkıda bulunacaktır.

Yoğudun içindeki kalsiyum, kaliteli protein yapılanmasının ve lioneik yağ asiti moleküllerinin vücuttaki yağlanmayı azaltarak, kilo kontrolünü kolay hale getirir.

Yoğurt; içeriğinde bulunan bileşikler ve oluşturduğu enzimlerle kan basıncı seviyesini düzenlediği için, kalp krizi ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltıp, iyi bir kalp dostu olduğunu ortaya koyar.

Özellikle kaymaksız olarak tüketilen yoğurt; bağırsak villuslarının (ince bağırsağın duvarlarında bulunan ve besin emilimini sağlayan kılcıklar) sağlıklı çalışmasını taşıdığı bakterilerle (yoğurdu yapan yararlı bakteriler) sağlayarak kolesterolün düşürülmesine olanak sağlıyor. Bağırsak sağlığını etkin bir şekilde düzenlemesi ile bağırsaklarda oluşan emilim bozukluklarını önlemesi sonucunda, fazla ve zararlı yağların dışkı ile vücuttan atılması kolesterol seviyelerinin düşmesini sağlıyor.

Ayrıca; İyi kolestrol (HDL) miktarını artıran yoğurt, kötü kolestrolden (LDL) temizlediği damarları rahatlatmakta, kan basıncını düşürmekte dolaysıyla hipertansiyonu frenleyerek,  daha sağlıklı bir kalbe sahip olmaya katkı sağlar. Hipertansiyon için kullanılan bazı ilaçların yan etkilerini azaltır.

Düzenli bir biçimde her gün bir kase (mümkünse her öğün) yoğurt tüketen kişilerde, hipertansiyon (büyük tansiyon) seviyelerinin normal değerlerde seyreder. Muhteviyatında bulunan yararlı bakterilerin (yoğurdu mayalayan) sindirim sisteminde (özellikle bağırsakta) emilime uğrayıp kalıcı olması, tansiyon üzerindeki etkisini "devamlılık" olarak gösterir.

Yoğurt, bağışıklık sistemini destekleyen, hastalık ve enfeksiyon gibi durumlarla savaşan T hücrelerinin (Bağışıklık sisteminin temelini / iskeletini oluşturan hücreler. Lenfositlerin / lenf dolaşım sistemini oluşturan lenf hücrelerinin bir alt kümesi) aktiflik işlevlerini artırıyor ve bağışıklık sistemini daha güçlü hale getiriyor.

Yoğurdun, sütteki probiyotik (Metobolizmayı, bağırsakları aktif formda çalıştıran bakteriler. Mikrorganizmalar) içeriğini artırdığından (Mayalanmayı yapan bakterilerin çoğalması yoğurdu oluşturuyor) sindirim sistemi (özellikle bağırsaklar) çok fayda görür.

Probiyotik olarak isimlendirilen bu bağırsak dostu bakteriler, bağırsak duvarında besin emilimini sağlayan villusların (ince bağırsağın duvarlarında bulunan ve besin emilimini sağlayan kılcıklar) yapısını koruyarak bağırsak işlevlerini düzenler. Böylece kabızlık, ishal, hazımsızlık gibi rahatsızlıkların önüne geçer.

Bağırsak sağlığı için önemli dost bakteriler (probiyotikler) sayesinde, bağışıklığı destekleyerek vücudu enfeksiyonlara, iltihaplaşmalara, mantarlaşmalara karşı dirençli hale getiriyor. Lavabo açma sıvılarında da kullanılan laktik asiti (yoğurt suyunun kendisi) bol miktarlada ihtiva etmesinden dolayı, tam bir temizleyici, arındırıcı vazifesi görür.

Probiyotik bakteriler sayesinde aynı zamanda kadınlarda sıklıkla karşılaşılan vajinal mantar enfeksiyonlarına karşı da etkindir.

Yoğurt içeriğindeki kalsiyum ve mineralleri sayesinde, kadınlarda menopoz döneminde, insanların yaşlılık döneminde ve kalsiyum eksikliğine bağlı olarak daha çok ortaya çıkan kemik erimesi (osteoporoz) sorununa yönelik iyileştirme sağlar. Çocuklarda büyüme sürecinde kemik gelişimine ve kemik sağlığını korumada etkin olan yoğurt, gelişme çağını tamamlamış yetişkinlerde de kemikleri kuvvetlendirir. Kemik sağlığını korurken kuvvetli bir iskelet yapılanmasına, içerdiği kalsiyum mineralleri ile katkıda bulunur.

Her öğünde alınacak birer kase yoğurt yada yiyecekler arasında aperatif yiyecek olarak tüketilen yoğurt türevleri (cacık, ayran, sos gibi…. Bunların sulandırılmış olduğu bilinci ile miktarları ayarlanmalı) ile kemik erimesi sorunu daha başlamadan önlenebilir.

Yoğurt mikropların neden olduğu enfeksiyonlara (diş çürümeleri gibi) karşı vücuda direnç verir. İçeriğindeki kalsiyum ve laktik asit sayesinde diş gelişimini ve sağlığını destekler.

Yoğurt, ihtiva ettiği vitaminler ve minerallerin vücuttaki pozitif yapılanmaları sayesinde, ödem türü oluşumlara izin vermez. Vücudumuzda ödeme neden olan sıvıların toplanmasını engellediği gibi onların dışarı atılmasını sağlar.

Yoğurt; içerdiği yararlı bakteriler sayesinde ciltte oluşan sivilce ve kızarıklıklara, güneş yanıklarına karşı faydalıdır.

Yoğurt içerdiği proteinler sayesinde, özellikle sporcuların antremanları, egzersizleri sonrası yıpranan ve yorulan kasların dinginleşmesinde etkin rol oynuyor. Dokuların gelişmesi ve onarılmasını sağlayan temel besin kaynağı olan protein, kas gelişimi ve yıpranan kasların onarımını sağlar. Bu protein kaynaklarının başlıcalarından biri de süt ve süt ürünü olan yoğurt, kasları her zaman dingin tutar.

Dokuların gelişmesi ve onarılmasını sağlayan temel besin kaynağı olan ve sütte, yoğurtta, süt ürünlerinde bol bulunan protein; bu özelliği ile gerginlikleri almakta, stresi yok etmekte, vücudu rahatlatarak iyi bir uyku vermekte çok başarılı olmaktadır.

YAN ETKİLERİ:

Evde yoğurt yapılacaksa; süt, mikroorganizmaların üremesi için çok iyi bir ortam oluşturduğundan bekletilmeden kaynatılmalı ve mayalanmalıdır.

Yoğurt yapılacak sütün; sağlıklı, hilesiz ve katkısız olmasına dikkat edilmeli, vücuda alerjiye ve başka türlü rahatsızlıklara neden olacak hastalıklar taşınmamalıdır.

İshal gibi bağırsak rahatsızlıklarında süt kullanılması, ishalin dahada artmasına neden olur.

Aşırı miktarda süt tüketildiğinde, fazla yağ miktarından dolayı kilo verme probleminden öte, kilo alma sorunu ile karşı karşıya kalınır.

Aşırı miktarlarda yoğurt tüketiminde, fazla kalsiyum alımından kaynaklı demir yetersizliği ve buna bağlı olarak kansızlık görülebilir.

UYGULAMALAR:

Yoğurt; sade ve meyveli tüketilebildiği gibi ayran, cacık, çılbır, meze yapımında hamur işlerinde yemeklerde, salatalarda, çorbalarda sos ve katkı malzemesi olarak tüketilebilir

Sağlık koruyucusu, antioksidan, antitoksit, vitamin ve mineral kürü için; bir kase yoğurdun içerisine 1 çay kaşığı kadar taze öğütülmüş keten tohumu, 1 çay kaşığı üzüm çekirdeği, 1 çay kaşığı ısırgan otu tohumu, 1 çay kaşığı tarçın, 1 çay kaşığı kırmızı pul biber, 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ve 1 tatlı kaşığı kadar zerdeçal eklenebilir.

Her gün yada gün aşırı tüketildiğinde antiseptik, antivirüal, antifugal, antitoksin, antioksidan, antikansolejen bir koruma sağlanır.

son

ZEYTİNYAĞ

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Besleyici değeri çok yüksek bir besin kaynağı olan zeytinyağı; A, D, E, K vitaminleri, oleik asit (yağ), hidrokarbon skualen (Doymamış yağ. Zeytinyağının temel hidrokarbonu), amino asitler (çeşitli yağ bileşikleri), aromatik (tad, koku) bileşikler içeren fenolik bileşikler, pigment (renk) bileşikler, sodyum, kalsiyum, demir gibi mineraller başta olmak üzere birçok bileşikler açısından oldukça zengindir.

Hidrokarbon skualen: doymamış yağ yapısıyla zeytinyağının temel hidrokarbonu. Ülser, kanser, tümör ve romatizmaya karşı vücudun bağışıklığını ve direncini artırır, koruma kalkanı oluşturur.

Hepsi zeytin ağacı meyvelerinden de elde edilmişte olsa, üretim şekillerine göre tat ve kokuları farklılık gösterebilmektedir.

1- Naturel zeytinyağı: zeytin ağacından doğal özelliklerinde değişiklik olmayacak bir ısıyla elde edilen yağlardır.

Naturel sızma zeytinyağı: İçeriğindeki serbest yağ asitliği oleik asit cinsinden 100 gramda 0.8 gramdan fazla olmayan yağlar.

Naturel birinci zeytinyağı: İçeriğindeki serbest yağ asitliği oleik asit cinsinden 100 gramda 2 gramdan fazla olmayan yağlar.

2- Rafine zeytinyağı: Natürel halde tüketilmeyen ham zeytinyağının doğal trigliserid yapısında değişikliğe yol açmadan rafine edilmeleri sonucunda elde edilir. Serbest yağ asitliği oleik asit cinsinden 100 gramında 0.3 gramdan fazla olmayan yağlardır.

3- Riviera zeytinyağı: Naturel zeytinyağı ile rafine zeytinyağının karıştırılmasıyla elde edilen yağ çeşitidir. Serbest yağ asitliği oleik asit cinsinden her 100 gramında 1 gramdan fazla olmayan yağlardır.

4- Ham zeytinyağı/lampont: serbest yağ asitliği 100 gramında 2 gramdan fazla olan yağlardır. Doğrudan tüketime uygun değillerdir.

FAYDALARI:

Kalp ve damar hastalıklarına (kardiyovasküler sistem) karşı koruyucu özelliği olan zeytinyağı, daha sağlıklı bir kalp ve sistemine (kardiyovasküler sistem) sahip olmayı temin eder. Kalp dostu alan Akdeniz tipi beslenmenin temelini oluşturan zeytinyağı bu yönüyle kalp krizini ve kalp-damar rahatsızlıklarını önler.

Zeytinyağının kalp-damar hastalıkları üzerindeki etkin olmasının en büyük kaynağı yüksek oranda içerdiği tekli doymamış yağ asitleridir. Tekli doymamış sınıfında olan bu yağ asitleri kolestrol içermez.

Kolestrol içermeyen zeytinyağı, iyi kolestrol (HDL) düzeyini yüksettiği gibi, kötü kolestrol (LDL) düzeyini düşürür. Dolaysıyla damar tıkanıklığı ve damar tıkanıklıklarının tetiklediği kalp krizlerinin önüne geçer.

Toplardamarlarda yoğun olarak karşılaşan pıhtı (trompoz) oluşumlarının önüne geçerek, kan pıhtısı ile damar tıkanmalarının riskini azaltır.

Zeytinyağı, kalp ve damar sistemini rahatlatan bir başka etkiside, daha pleksıbl hale getirdiği alyuvarlar üzerinde görülür. Yumuşayan alyuvarlar, tıkanıklardan daha kolay geçerek olası bir krizin önleyicisi olurlar.

Kroner kalp krizlerinin etkili risk faktörlerinden olan 'faktör VII', zeytinyağı bakımından zengin beslenmelerle düşürülebilmektedir.

Kolestrolle mücadelede iyi bir besin kaynağı olan zeytinyağı, kötü kolestrolden (LDL) temizlediği damarları rahatlatıp kan basıncını düşürmekte dolaysıyla hipertansiyonu frenleyerek,  daha sağlıklı bir kalp ve sistemine (kardiyovasküler sistem) sahip olmayı temin eder.

Zeytin yağının faydaları arasında yer alan kan basıncını düşürmesi ve içeriğindeki antioksidanların bu düzenlemeyi kalıcı hale getirmesi, kalp hastalığında olduğu gibi hipertansiyonda da, zeytinyağlı beslenmeyi öne çıkarır.

Zeytinyağı; vücuttaki insülin eksikliğine veya insülin direncine bağlı olarak kandaki şeker dengesinin bozulmasına neden olan diabet hastalığına çok faydalıdır. bir hastalıktır. Zeytinyağı, açlık ve tokluk kan glikozunda azalma, lipit profilinde düzelmeler sağlar. Diabet üzerinde tam bir iyileştirme fonksiyonu tespit edilen zeytin yağının yüksek tansiyondaki düşüş etkisinide unutmamak lazım.

Mide ve sindirim sisteminde oluşan yaralara, hasarlara karşı son derece etkili olmasının yanısıra, mide ülseri ve gastriti üzerinde de son derece iyileştirici özelliği vardır

Ayrıca zeytinyağı, safra asitini harekete geçirerek sindirimi kolaylaştırır ve safra taşı oluşum riskini azaltır.

Kazandırdığı yumuşaklık ile bağırsaklarda dışkının kıvamını koruyarak kabızlığı önler ve boşaltım sisteminden posanın geçişini kolaylaştırır.

Zeytinyağı, özellikle D vitamini ve kalsiyum eksikliğinde ortaya çıkan kemik erimesi (osteoporoz) sorununa, taşıdığı D vitamini, kalsiyum ve diğer mineralleri ile fayda sağlar. Çocuklarda büyüme sürecinde kemik gelişimine ve kemik sağlığını korumada etkin olan zeytinyağı, bu yönüyle gelişme çağını tamamlamış yetişkinlerde de kemikleri kuvvetlendirir. Kemik sağlığını korurken kuvvetli bir iskelet yapılanmasına, içerdiği D vitamini ve kalsiyum minerali ile katkıda bulunur.

Akdeniz tipi beslenmenin temeli olan zeytinyağı ağırlıklı beslenme, ihtiva ettiği oleik asitin katkısıyla kanseri önlediği gibi var olanında gelişmesini zayıflatır. Zeytinyağında bulunan tekli doymamış yağ asitleri de tümör oluşumunu engeller.

Zeytinyağı ve diğer bitkisel yağların içeriğinde bulunan Beta-sitosterolün (bir tür bikisel sterol alkol) maddesi,  prostat kanserinin oluşumunu engeller.

Hücreleri yenileme özelliği bulunan oleuropein adlı madde hem hücre yenilenmesine hemde kanserli hücrelerin elimine edilmesine katkıda bulunur.

YAN ETKİLERİ:

Aşırı zeytinyağı tüketimi, kilo alımına yol açarak vücut yağ dağılımında dengesizliğe yol açabilir, yarar sağladığı kalp damar hastalıklarına zarar verebilir, sindirim sistemi problemlerine neden olabilir.

Zeytinyağının kimyasal yapısı, fazla miktarda antioksidan içermesi nedeniyle kızartmalarda kullanılabilir ancak dumanlanma noktası kısmen düşük olduğundan aşırı ısınması kanser riskini arttırabilir.

UYGULAMALAR:

.......

son

TURŞU

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

İçerdiği besin değerleri turşu yapılan sebzelere göre değişkenlik gösteren turşu, yine yapıldıkları malzemelere bağlı olarak tüm vitaminleri, antioksidanları ve sayısız mineralleri içerebildiği gibi, sadece bir ürünle hazırlanan turşu o ürüne ait mineral, antioksidan madde ve vitaminleri içerir. Değişkenlik yapısı gösteren turşunun mineral ve vitamin zenginlikleri listelenemesede, fermantasyon sonrası oluşan ortak besin değerleri ve ortak faydaları sıralanabilir.

Bu yapısından dolayı tek türden yapılan turşu yerine, çeşitli meyve ve sebzelerden hazırlanmış turşuları yemek, faydalanılacak vitamin, mineral ve antioksidan çeşitliliğini artırır. (Örneğin; pancar turşusundan polifenoller ve betalain, lahana turşusundan glukosinolat antioksidanları alınabilir)

FAYDALARI:

Turşuyu oluşturan sebze ve meyveler, birçok vitamin, mineral ve antioksidanları içerdiğinden doğal olarak bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Turşu bu koruyucu özelliği, hem içeriğindeki probiyotik bakteriler hem de turşuyu oluşturan sebze ve meyvelerin taşıdığı değerlerle yapıyor.

Turşu, fermentasyon sonucu oluştuğundan içeriği probiyotik bakteriler (Metobolizmayı, bağırsakları aktif formda çalıştıran bakteriler. Mikrorganizmalar) açısından oldukça zengin olan turşu bu özelliği ile bağırsak florasının zenginleşmesini sağlayarak güçlü bir bağışıklık sisteminin oluşmasını sağlıyor.

Sağlıklı kişilerde turşu tüketimi kalp damar hastalıklarına karşı koruyor. Turşu birçok yararlı bakteri barındırıyor ve bu bakteriler bağırsak florasını düzenliyor. Bağırsak florasındaki probiyotik bakterilerin yoğunluğunun ve çeşidinin artması kalp damar hastalıklarına karşı koruyor.

Turşunun içeriğinde yüksek miktarda antioksidan, vitamin ve mineral ihtiva etmesi, damar sağlığını koruma özelliğine sahip olması nedeniyle kalp-damar (Kardiyovasküler) hastalıklarına karşı koruyuculuk yapar.

Özellikle pancar, karnabahar, sarmısak ve lahanadan kurulmuş olan turşular, yüksek seviyede antioksidan içermesinin nedeniyle soğuk algınlığından korur.

Turşuda bulunan yararlı bakteriler (probiyotikler) bağırsaklarda K vitamini yapımına destek olmakla, yaralardaki kanın pıhtılaşmasında önemli rol oynayan K vitamini düzeyininin korunmasını sağlıyor.

Turşu içerinde barındırdığı B grubu vitaminlerinden B1 (Tiamin), sinir sisteminin korunması ve hafızanın güçlenmesine yardımcı olurken, depresyona karşı koruyucu görev üstleniyor.

Bir diğer B grubu vitaminlerinden B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin) vitaminleri karbonhidrat ve yağ metabolizmasının işlevselliklerinde rol oynuyor.

Turşunun, metabolizmayı hızlandırıcı etkisine düşük kalorili olmasında eklendiğinde zayıflatıcı olduğunu ortaya çıkıyor. Bu özelliklerinden ve lif (diyet lifi) ihtiva etmesinden dolayı verdiği tokluk hissi ile ("tokum" sinyali) diyet yapanların zayıflamasına katkıda bulunuyor.

Yüksek miktarda diyet lifi içeren turşu, beraberinde yenilen yemeklerin mideyi terk etme süresini uzatarak iyice sindirilmelerini ve ardından gelecek açlık habercisi asit salınımını öteleyerek tokluk süresini uzatıyor. Dolaysıyla pehriz yapanlar için hem yağ yakıcı özelliği, hemde verdiği tokluk hissi ile bulunmaz bir besin kaynağıdır.

Yine turşunun içeriğinde liflerin bol bulunması nedeniyle insülin direnci (Şeker hastalığı ile birebir ilgili değil. Vücuttaki şeker seviyesini kontrol amacıyla salgılanan insülinin, etkisini göstermesinde oluşan zorluk yada karşılaştığı / gösterdiği direnç) ortadan kalmakta, midenin sindirimi uzatması ile kazanılan süre içinde pankreas, yeterli insülin üreterek seviyeyisini korumaktadır. Özellikle pankreasın yeterli insülin üretemediği durumlarda baş gösteren yetersiz insülin seviyesi böylece dengelenerek yeterli hale gelmektedir.

İnsülin salımının kontrol edilmesini sağlayan turşu, bu yolla kan şekeri seviyesinide düzenlemektedir.

Tansiyona, içinde barındırdığı tuzlar nedeniyle yükseltici etkilerde bulunur. Hipertansiyonu olanlar tuz miktarını gözeterek turşuyu tüketmelidir. Kritik seviyede olanlar ise çok az yada hiç tüketmemelidir.

İnsülin direncini kıran insülin üretimine katkıda bulunan, kan şekerini kontrol altında tutan turşu, bu yönüyle diabet (şeker hastaları) için cazip görünsede, yüksek tansiyon bir risk teşkil edeceğinden kullanılması sakıncalar doğurabilir. Bu nedenle diyabet hastalarının turşuyu doktor izniyle çok dikkatli tüketmesi yada hiç turşu tüketmemesi gerekir.

Ağır işlerde çalışanlar, spor yapanlar, uzun ekzersiz yapanlar, çok terleyenler terle birlikte birçok mineral kaybıyla birlikte sıvı kaybınada (dehidratasyona) maruz kalırlar. Turşu ve turşu suyu kaybolan bu sıvı ve mineralleri yerine koymanın en kolay ve hızlı yoludur. Bu yolla hem kaybolan sıvıları, tuzları, mineralleri geri alırlarken kasların ağır çalışmaları ve zorlanmaları neticesinde oluşabilecek krampların, kasılmalarında önüne geçerler.

Turşu yapımında kullanılan sebzeler antioksidandan bakımından (mineral ve vitaminler bakımından da) ayrı ayrı zenginlikler ihtiva ettiklerinden, serbest radikallere karşı (yağ oksitlenmesine) çok yönlü mücadeleye girerler. (Bu avantajlı durumu sağlayabilmek, farklı mineral ve vitaminleri bünyeye kazandırabilmek için, tek çeşitten değil birçok çeşitten turşu kurmak oldukca önemlidir)

Aynı şekilde özellikle tümör ve kanserli hücre oluşumuna karşı etkili olan flavonid (casus madde) bileşiklerde turşu ile bünyeye katabilabilir. Turşu aksesuar, aroma malzemesi olan sarmısak miktarı çoğaltılarak çok iyi bir flavonit (casus madde) ve antioksidan turşu yapısı elde edilebilir. Alışkanlıklar dışında bırakılan ürünlerin faydaları gözardı edilmemeli, onlarda turşu yapımına dahil edilmelidir. Örneğin: karnabahar turşusu flavonoidler ve antioksidanlar bakımından zengindir.

Turşuda bulunan sirke kaynaklı asetik asitin (sirke asiti) vücutta yağ depolamasını önler.

Hem çok lifli yapısıyla hem de içeriğindeki fermente bakterilerle bağırsak sağlığını koruyan bir besin profiline sahip olan turşu, bu özellikleri ile dışkı hacmini artırarak, atıkların vücuttan daha rahat atılmasını sağladığından kabızlığa karşı iyi geliyor.

YAN ETKİLERİ:

Turşu yüksek oranda sodyum içerdiği için; yüksek tansiyonu, diyabeti, böbrek yetmezliği ve mide hastalıkları olanların çok kontrollü yemeleri hatta hastalık düzeylerine göre hiç yememeleri gerekiyor. (Özellikle, sodyum oranları daha yüksek olan hazır turşulardan uzak durmaları gerekmektedir) olduğundan riski artırıyor.

Tuzluluk oranı yüksek olan turşu ödem oluşmasında, vücudun su tutmasında rol oynayabilir. Bu nedenle su tüketimi artırılarak tuz yoğunluğu metobolizma içinde düşürülmelidir.

Turşuyu turşu yapan (Ozmoz olayı. Az yoğun ortamdan çok yoğun ortama geşiş ile sıvı değişimi. Özellikle turşu suyunun aromalanması için) ve koruyan tuz miktarı aynı zamanda böbrekleride zorlayacağından, böbrek sorunu olanları dikkat etmesi gerekir.

Diyabet hastalığı olanlarda tansiyon bir risk faktörü olduğundan, turşu tüketimi tansiyonunun yükselmesine neden olabilir. Diyabet hastalarının turşuyu çok kontrollü tüketmesi hatta hiç turşu tüketmemesi gerekiyor.

Aynı şekilde turşunun içerdiği yüksek sodyum miktarı (özellikle hazır turşularda); tansiyon, diyabet, böbrek ve mide hastalıklarını negatif yönde etkiler. Onlarda doktora danışarak kullanmalıdır.

UYGULAMALAR:

.......

.......

son

SİRKE

Vitamin, Mineral, Besin, Şifa

GENEL BİLGİ:

Elma sirkesi, özelliklere salatalara tat vermek amacıyla kullanılan bir malzemedir. Salgınla, yardımcı hijyen ve sterilasyon malzemesi olarak önem kazanan sirke zaten çok öncelerden itibaren temizlik malzemesi olarak evlerde kullanılmakta idi. Bitkisel kaynaklı bir ürün olması yanısıra fermantasyonla elde edilmesi nedeniyle bir zararı yoktur. Sağlık açısından hem harici hem de dahili kullanımlarda oldukça yararlı kabul edilir.

Doğal antiseptik, antitoksit, antifungal, antioksit ve antibakteriyel özelliklere sahip sirkenin çeşitlerine girmeden (Ağırlıklı olarak elma sirkesi baz alınmıştır) önemli özellikleri sıralanan sirke; A vitamini, B grubu vitaminleri B1 (Tiamin), B2 (Riboflavin), B3 (Niasin), B6 (pridoksin), B-12 (siyakobalamin) vitamini, C vitamini, E vitamini, magnezyum, fosfor, demir, bakır, kalsiyum, potasyum ve florin gibi vitamin ve minerallere sahiptir.

Her ne kadar sirke yapımında kullanılan ürünlerin muhteviyat zenginliklerine, yapılış biçimlerine ve sürelerine göre, özellikleri değişkenlik gösteren sirkeler genel hatları itibari ile benzerlikler gösterir. Yöresel meyve zenginliklerine, geleneksel tadlara, yapım değişkenliğine göre, yapıldığı ürün ismiyle anılan sirke, mayalanmanın bulunduğu zamanlardan beri kullanılan bir fermantasyon ürünüdür. Yemeklerde, salatalarda, temizlikte, sağlıkta, dezenfektasyonlarda, detoks terkiplerinde ve turşu gibi diğer fermantasyon ürünleri yapımında kullanılmaktadır. Bu nedenle sirke, içerdikleriyle insan beslenmesi ve sağlığı için çok faydalı bir üründür.

Son yıllarda dezenfekte ve hijyen malzemesi olarak tedavilerde yararlanılan sirke asıl kullanım alanları dışına taşınmış, besin yararlılığı adeta 2. plana itilen sirke, insan yaşamı içinde salatalara eklenme, seyrelterek içme, dişleri ve ağız içini temizleme, cilt bakımı ve temizliği hatta saçları parlatmak için kullanıla gelmiştir.

Pek çok hastalıklara iyi gelen elma sirkesi doğal bir şifa kaynağıdır. Başlı başına bir şifa kaynağı olan elma sirkesi özellikle enfeksiyonlara karşı korur ve bakterileri yok eder.
Sirke içerisinde yer alan asetik asit özellikle bel ve karında depolanan yağların yakımına yardımcı olmaktadır. Üstelik tokluk hissi sağladığı için de diyet listelerine mutlaka eklenmektedir. Yapılan araştırmalarla elma sirkesinin zayıflamaya yardımcı olduğu ortaya çıkmış.

Sirke muhteviyatında yer alan vitamin, mineral, asit gibi bileşiklerle vücut yapılanmasına destek olurken iyi bir antioksidan görevi görür. Vücutta var olan giren yada yerleşmeye hazırlanan zararlı bakteri ve mikroplarla savaşır.

Baş ağrısından, yağ yakmaya kadar geniş bir yelpaze içinde faydaları olan sirkenin, düzenli olarak tüketilmesinin sayısız yararları vardır. Direk içilemese bile salatalarda, çorbalarda, meze ve aperatif türü yiyeceklerde kullanılarak yararlanabilinir.

Sirkenin sunduğu zenginlikleri tam olarak elde ederek faydalanabilmek için, birçok ürün kullanılarak yapılmış kokteyl sirke kullanmak, sınırlı sayıda değilde çok çeşitli sirkeleri harmanlayarak kullanmak, umulan faydayı sağlamada etkinlik sağlar.

FAYDALARI:

Sirkenin içeriğinde liflerin (lifli ürünlerden fermente olduğundan) bol bulunması nedeniyle insülin direnci (Şeker hastalığı ile bire bir ilgili değil. Vücuttaki şeker seviyesini kontrol amacıyla salgılanan insülinin, etkisini göstermesinde oluşan zorluk yada karşılaştığı / gösterdiği direnç) ortadan kalmakta, midenin sindirimi uzatması ile kazanılan süre içinde pankreas, yeterli insülin üreterek seviyesini korumaktadır. Özellikle pankreasın yeterli insülin üretemediği durumlarda baş gösteren, yetersiz insülin seviyesi böylece dengelenip yeterli hale gelmektedir.

Dolaysıyla; diyabet ve sorunu olan insanlarda, %20-30 oranlarında insülin duyarlılığını artırır.
Yatmadan önce ama mutlaka seyreltilerek (su, bal gibi maddelerle) alınmalıdır ki kan şekeri dengelenebilsin.

Sirkenin diyabet hastaları için bazı faydaları var ama yanlış ve fazla tüketimi sağlık sorunlarına neden olabilir. Diabet hastaları için önerilen miktar günde en fazla 1-2 yemek kaşığıdır. Diabet hastaları sirkeyi mümkün olduğunca minimum miktarda ve kontrollü (test ve tesirlerini gözeterek) tüketmelidir. Herkez için geçerli olsada, diabet hastaları mutlaka katkılarla oluşturulmamış, pastörize edilmemiş organik sirkeler tüketmelidir.

Sirke yapıldığı ürünlere göre muhteviyat çeşitliliği barındırsada; birçok vitamin, mineral ve antioksidanları içerdiğinden doğal olarak bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
Sirke (özellikle elma) bağışıklık sistemini güçlendir me özelliği ile grip ve soğuk algınlığı durumları gibi farklı hastalık ve enfeksiyon türlerinin önlenmesine yardımcı olur.

Sirke, fermantasyon sonucu oluştuğundan içeriği probiyotik bakteriler (Metobolizmayı, bağırsakları aktif formda çalıştıran bakteriler. Mikroorganizmalar) açısından oldukça zengindir. Sirke bu özelliği ile bağırsak florasının zenginleşmesini sağlamakla güçlü bir bağışıklık sisteminin oluşmasını sağlıyor.

Sirkeyi oluşturan sebze ve meyveler, birçok vitamin, mineral ve antioksidanları içerdiğinden doğal olarak bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Sirke bu koruyuculuğu, hem içeriğindeki probiyotik bakterilerin çalışmasıyla, hem de turşuyu oluşturan sebze ve meyvelerin taşıdığı vitamin, mineral, enzim ve besinlerin aktifleştirmeyi sağlamasıyla yapıyor.

Sirke antioksidan yapısı sayesinde serbest radikallere karşı (yağ oksitlenmesine) çok yönlü mücadeleye girerler. (Bu avantajlı durumu sağlayabilmek için kokteyl sirke kullanmak, sınırlı sayıda değilde çok çeşitli sirkeleri harmanlamak umulan faydayı sağlamada daha etkin olur)
(Antioksidan: yağların oksidasyonunu yavaşlatan maddeler. Oksidasyonlanma ile oluşan moleküler yapılar olan "RADİKALLER" ile savaşan maddeler. Antioksidan madde: Vücuttaki kimyasal süreçte oluşan oksitlenme ile ortaya çıkan serbest radikallerin -ör: damar yağlanması- meydana gelmesini önleyen ve onlarla savaşan)
(Radikal madde: Vücuttaki hücreler ve yemek-solunum yoluyla giriş yapan bileşimler parçalandıktan sonra büyük değişikliklere uğrar. Bu değişikliklere yol açan moleküler yapılara serbest radikaller denir. Bunlar vücudun yaşlanmasında, kemiklerin zayıflamasında, saç ağarmasında ve dökülmesinde, cildin yaşlanma- kırışma ve matlaşmasında, kalp krizi riskinin artmasında, farklı kronik dejaratif -oluşumunda tümör, travma veya yangı / iltihaplanma gibi etkenler bulunmayan- deformeye bağlı rahatsızlıklarda, eklem ağrılarında ve değişik kanser türlerinin oluşmasında etkin rol oynayan maddelerdir)

Antibakteriyel ve bir çeşit dezenfektan olan sirke, vücut içinde oluşan, oluşmuş olan mikrobik yapılanmalara, enfeksiyonlara karşı mücadele eder. Sirkenin antibakteriyel, antiseptik, antifugal özellikli olması ve dezanfektan sıvı işlevselliği göstermesinden dolayı, sebze ve meyvelerin mikroplardan temizlenmesinde de kullanılabilir.

Mantar hastalıklarına, mantarlaşmalara, mantar kökenli enfeksiyonlara karşı (Antifugal) içeriğe sahip olan sirke, bu yönü ile organlarda oluşan bu tür hastalıklara karşı etkin rol oynar.

Yine aynı şekilde, vücuda çeşitli yollar ve vasıtalarla girmiş yada vücut tarafından oluşturulmuş zehirli(toksin) maddelere karşı duyarlı çok iyi bir antitoksit sıvıdır. Sirke, bol miktarda vücudun doğal yollarla toksinlerden arınmasına katkıda bulunan enzimleri, mineralleri ve vitaminleri içerir. Bu nedenle sirke başlıbaşına bir detoks (zehir, toksin atma) malzemesidir.

Aynı şekilde özellikle tümör ve kanserli hücre oluşumuna karşı etkili olan içerdiği flavonoidler (ajan kimyasallar, bileşikler. Örneğin, zararlı oluşumları, kanser hücrelerini araması, bulma ve sistemi uyarma işlevliler) bileşiklerde sirkeyle bünyeye katılabilir.

Sirke kaynaklı asetik asit (sirke asiti) vücuttan atılamamış olan, kana karışarak kolesterolün yapı taşlarını oluşturan yağları parçalar, oksitlenerek kalıcı imha edilemez hale gelmesini önler. Ayrıca; kan içinde ve sinir sistemi duvarlarına yapışarak yağlanmayı körükleyecek olan serbest radikaller denilen yağları çözerek birikinti yapmasını önler.
Kolesterolün damar tıkama plaklanmalarını, katmanlaşmasını önler. Damarları tıkayacak boyutlara kadar ulaşan bu yapılanmayı yok eder. Doymuş yağ kalıntılarının oksitlenerek kalıcı radikaller oluşturmasına hatta bu değişimle kanserli hücrelerin meydana gelmesine mani olur.

Sirke, kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olur. Kan basıncını düzenlemekle, hipertansiyon sorunu olanlarda tansiyonun yükselmesini önler. Kan şeker seviyesini, kan basıncını düzenlemede etkili olan sirke, bu haliyle kalp yetmezliği risklerini, hastalıklarını minimize etmiş olur.

Fermantasyon sonucu oluşturduğu enzimler, bünyede yaptığı temizlikler ve içeriğindeki minerallerin katkısıya, bedene enerji katar. Daha dinamik, daha zinde bir yaşamın tesisinde rol oynar.

Özellikle elma sirkesinde bol miktarda bulunan klorojenik asit (en çok yeşil kahve ve ürünlerinde bulunur) kötü kolesterolün (LDL) oluşmasını engelleyerek  kalp ve damar sağlığını (kardiyovasküler sistem) korur.

Sirkeden alınan kolesterolün kötü kolesterolü (LDL) desteklemeyip, tam tersine iyi kolestrol (HDL) üzerinde etkinliğiyle vücudun ürettiği yada beslenme ile ile geçen kötü kolesterol (LDL) üretimini engelleyip seviyesini düşürür. Tüm bunlara bağlı olarak sirke, kalp dostu kategorisindeki yeri ile kalp ve damar hastalıkları (kardiyovasküler sistem) gelişme riskini azaltan besinler arasında anılır.

Kan dolaşımını arttıran sirke bu yolla kalp krizi gibi tehlikeleri bertaraf ettiği gibi özellikle bacaklarda oluşan varisleri (toplardamar genişlemesi) önlemekle kalmaz, oluşmuş olanları da tedavi ederek rahatsızlığı giderir.

Ürik asitin yüksek seviyelere çıkarak, eklemlerde birikmesi sonucu ortaya çıkan gut hastalığına (Mikropsuz eklem iltihaplanmaları. Çok et-protein tüketenlerde ortaya çıkan, halk deyimi ile padişah hastalığı) iyi gelir. Ürik asit seviyesini normale düşürmek için şart olan gıda seçimi ve bol su tüketimi yanında sirkeli su ile takviye almak, gut hastalığını ortaya çıkaran ürik asit seviyesini düşürerek, eklem iltihaplanmalarını azaltır.

Özellikle elma sirkesi, menopozla ortaya çıkan hatta menopozun belirtileri sayılan ve genellikle geceleri, 'sıcak basması' olarak kendini gösteren hormonal bozukları önler. Menopozla ortaya çıkan 'sıcaklık basmaları' olarak isimlendirilen hormonal rahatsızlıklara karşı oldukça etkili olduğundan kullanılmasında fayda vardır. (İçeriğinde katkı maddeleri ve tatlandırıcılar olduğundan, rafine / fabrikasyon olmayan ev-köy yapımı 2 yemek kaşığı / 20 ml elma sirkesi 1 su bardağı / 200 ml ılık su, ev-köy yapımı elma sirkesi bir bardak ılık su ile karıştırılarak yatmadan 30-40 dakika önce içilir. Menopoz döneminde olan kadınlar için oldukça faydalıdır)

Sirke, vücuttaki basit karbonhidratların (Karbonhidratlar basit ve kompleks olarak ikiye ayrılır. Basit karbonhidratlar; şeker bal gibi gıdalarda, kompleks olanları ise; pirinç, ekmek, makarna gibi gıdalarda bulunur. Kompleks olanlar vücut enerji temini için daha önemlidir) sindirimine yardımcı olur. Karbonhidratları hızlıca enerjiye dönüştürmekle, (Karaciğere ve kana şeker olarak aktarımını önlemekle) kanda bulunan şeker oranlarının yükselmemesini sağlar. Kan şeker seviyesini düşürür.

Su ile karıştırılıp içilen elma sirkesi hazmı kolaylaştırır. Sirke (özellikle elma sirkesi) mide asit dengesini sağlamakla, pH (asit-baz dengesi) seviyesini dengeler.
Mide asitlerinden dolayı ortaya çıkan ağız kokusunu gidermeye yardımcı olur.

Düzenli kilo verilmesini sağlar. Bu durumun gerçekleşebilmesi için düzenli olarak bal ile sirkeli suyu karıştırıp içmek gereklidir.

Sirkenin, metabolizmayı hızlandırıcı etkisine düşük kalorili olmasında eklendiğinde zayıflatıcı olduğunu ortaya çıkıyor. Sirkeyi oluşturan asetik asitin, mide açlık asitlerini nötralize etmesi ve liflerin (diyet lifi) mide asitlerini de emilime etmesiyle, açlık sinyalinin beyne çıkış yapmasını önler. Verdiği tokluk hissi ile ("tokum" sinyali) diyet yapanların zayıflamasına katkıda bulunuyor.

Mide asit dengesini ve pH seviyesini dengeleyeleyen sirke, reflü problemine fırsat vermediği gibi, reflü sorunundan muzdarip olanlarada çözüm sağlar.

Ağır işlerde çalışanlar, spor yapanlar, uzun egzersiz yapanlar, çok terleyenler terle birlikte birçok mineral kaybıyla birlikte sıvı kaybına da (dehidratasyona) maruz kalırlar. Sirke, kaybolan bu sıvı ve mineralleri yerine koymanın en kolay ve hızlı yoludur. Sirke, içeriğindeki mineraller ile kaslarda oluşan ağrıları, krampların, kasılmaların önüne geçer.

Magnezyum zengini olması dolaysıyla, damarları genişletip kaslar üzerindeki kasılmaları, krampları, gerilmeleri giderir. Böylece gerek damar daralmalarına gerekse ani kasılmalara engel olur. Bu özelliğinden dolayı spor, ağır işlerde çalışanlar, soğukta adalelerini kasanlar, kas spazmı ve krampları olanlar için fayda sağlar.

Kronik bir hastalık olan sedef hastalığının (tamamen yok edilmesi mümkün olmayan genetik özellikler taşır) etkilerini azaltmak için elma sirkesi oldukça işe yarar. Özellikle elma sirkesi kullanımı ile pullu, plaklı sedef hastalığı görünümünde pozitif yönde hafifleme görülürken, iltihabi yapısında ve ağrılarında azalma görülür. (Eşit miktarda 1/1 oranlarında elma sirkesi ile hazırlanan sulu çözelti, hastalık bölgelerine sürülerek bekletilir. Yara, kanama ve tahriş olan yerlerde yanmalar, kaşıntılar oluşur. Bu durumda çözelti içindeki sirke miktarı azaltılır)

Cilde yarar sağlayan sirke, yüz maskesi yapımında, cilt temizliğinde, cilt tazeleme ve cilt parlatma bakımlarında tonik olarak kullanılabilir.
Yine sirke yardımıyla; depresyon, yaşlılık nedeniyle yada zor çalışma koşulları ve iklim şartları ile oluşan kırışıklıklar kolayca giderilebilir.

Migren atağı sebebiyle hissedilen semptomları azaltmaya yardımcı olur.
Dişlere sürülürse kısa sürede bu bölgelerin beyazlamasını ve parlak bir görünüme sahip olmasını sağlar.
Güneş yanıklarının verdiği acıya karşı rahatlatıcı bir etki sunar.
Ayak kokusunu yok etmek için kullanılabilir.
Elma sirkesi ile el ve ayaklara yapılan ufak hareketler ve masaj, günün yorgunluğu atlatmaya yardımcı olur.
Vurma ve çarpma kaynaklı vücutta oluşan morluklara sürüldüğünde iyileşme sürecini kısalttığı görülür.
Böcek ısırığı sonucu ortaya çıkan kabarıklık, kızarıklık ve yoğun kaşıntıya karşı iyi gelir.
Tutulduğunda giderilmekte zorlanılan hıçkırık nöbetlerinde, 1 çay kaşığı sirke içildiğinde hıçkırık hızlı bir şekilde sonlanır.

YAN ETKİLERİ:

Sirkenin diyabet hastaları için bazı faydaları var ama yanlış ve fazla tüketimi sağlık sorunlarına neden olabilir. Diabet hastaları için önerilen miktar günde en fazla 1-2 yemek kaşığıdır. Diabet hastaları sirkeyi mümkün olduğunca minimum miktarda ve kontrollü (test ve tesirlerini gözeterek) tüketmelidir. Herkes için geçerli olsa da, diabet hastaları mutlaka katkılarla oluşturulmamış, pastörize edilmemiş organik sirkeler tüketmelidir.

Aşırı sirkenin, sindirim sitemi mukus (bağırsak dokusu) zarına zarar verdiğini göz önünde bulundurmalısınız.

UYGULAMALAR:

Kronik hastalıklardan biri olan sedef hastalığının rahatsız edici görüntülerini, ağrılarını hafifletmek için; (tamamen yok edilmesi mümkün olmayan genetik özellikler taşır) Eşit miktarda 1/1 oranlarında elma sirkesi ile hazırlanan sulu çözelti, hastalık bölgelerine sürülerek bekletilir. Yara, kanama ve tahriş olan yerlerde yanmalar, kaşıntılar oluşur. Bu durumda çözelti içindeki sirke miktarı azaltılır

Yumuşatmak, parlatmak, tazelemek, temizlemek amacıyla yapılacak ve vücudun bütününü kapsayacak uygulamalar için durulanmadan önceki yıkanma suyunun içine bir çay bardağı (100 ml) elma sirkesi katılır. Elle yedirilerek biraz beklenir ve kokusundan kurtulmak için durulanılarak çıkılır. Aynı işlem küvet suyuna 1 su bardağı sirke katılarakta yapılabilir.

Cilt bakımında ayrı bir yere sahip olan 1 çay bardağı salatalık suyu (200-300 gr salatalık) ile 2 yemek kaşığı (20 ml) elma sirkesi karıştırılır. Karışım günde 1 - 2 defa olmak üzere cilde uygulanır. Bu uygulama cild temizliği yanısıra, cildinizin sıklaşmasını ve cilt gözeneklerini açmasını sağlayacaktır.

Banyodan sonra saçlar sirkeli suyla durulandığında parlaklık ve canlılık kazanmaktadır. Düzenli olarak saç durulanma suyuna sirke ilave edilmesi kısa sürede yararlı sonuçların alınmasını sağlar. Saçları matlıktan kurtarıp parlaklık kazandırmasının yanı sıra, iyi derecede temizlik yapar ve saçlara parlaklık verir, elma sirkesi ile ölü derileri atarak kepeklenmelerin önüne geçer.

Elma sirkesi saç rengini bir ton kadar açma özelliğe sahiptir. Saçtaki ana renk değiştirmeden sadece birkaç ton açar.
Eğer saç rengi değişmeden, sadece bakım için maske yapılacaksa (özellikle boyalı saçlarda) sirkenin su içinde iyice seyreltilerek maske yapılabilir.

Bir çay bardağı su ile elma sirkesine bir çay kaşığı tuz eklendikten sonra karışım saçlara sürülür. Bir saat kadar saç üzerinde bekleyen karışım soğuk su ile durulayarak çıkarılır. Burada en önemli konu, asidik olan karışımın saç diplerine değmemesidir. Aksi halde alerjik derilerde yanma meydana getirebilir. İçilen, cilde sürülen sirkenin saç derisindeki etkisi de ancak bu olabilir. Dış ortama ve etkilere saçlar tarafından kapatıldığı için daha hassas konumda kalan saç derisinin etkilenme ihtimali bu ölçü içindedir

Depresyon, yaşlılık nedeniyle yada zor iklim şartaları ile oluşan kırışıklıklar kolayca giderilebilir. Bir su bardağı bardak su ile yarım fincan elma sirkesi karıştırılarak dolaba kaldırılır. Bir süre soğuyan karışım, pamuk ile günde birkaç kez cilde tatbik edilir. Soğuk bir bardak su ile yarım fincan elma sirkesini karıştırın ve buzdolabında bir süre soğutun. Pamuk yardımıyla günde birkaç kere cildinize uygulayın. Yaşlılıktan kaynaklanan lekeleri ve kırışıklıkları giderir.

Yüz ve lokal maskeler için; bir çay kaşığı sirke ve iki çay kaşığı balı karıştırılır. Bu 1'e 2 oranı göz önüne alınarak yeterli miktarda hazırlanan solüsyon / tonik maske olarak cilde uygulanır. Kuruma aşamasında 30-40 dakika sonra temizlenir. Yeterli sonuç için uygulama bir hafta on gün devam etmelidir.

Mantar gibi sorunlara da çare olan sirke, günlük kullanımda cildin kendini yenilemesine yardım eder. Tırnakları her gün yarım saat sirkeli tuzlu suda bekletmek sorunların azalmasını sağlar.
Cilt bakımı, akne, sivilce, leke gibi nedenlerle sirke kullanımlarında, deri üzerinde açık yara olmamasına dikkat edilmeli. Bu tür durumlarda bir uzmana danışılmalıdır.

Ayak sağlığı, ayak yorgunlukları ve ayak kokuları için; bir leğen suya bir bardak sirke katılarak karıştırılarak hazırlanan çözeltide ayaklar 20 dakika bekletilir.

Elma sirkesi tonik olarak kullanılacaksa bir litre suya, 1-2 yemek kaşığı oranında su ile karıştırılıp cilde uygulanır. Eğer sivilce üzerine kurutucu bir uygulama isteniyorsa yarı yarıya sulandırılarak kullanılmalı ve 20-30 dakika içinde durulanmalıdır.
Bir ikinci yöntem ise; 1 yemek kaşığı elma sirkesi ve 3 kaşık soda karıştırılıp, spreyli bir şişeden püskürtülerek uygulanır. Yüz tamamen ıslandıktan sonra fazla bastırmadan, nazikçe pamukla cilt silinir. Sabah ve gece iki kez yapılan uygulama sivilcelerin ortadan kalkmasına yardımcı olur.

Sirkenin kilo vermeye yardımcı olması için; 1 fincan sirke, 1/2 fincan su (Sirkenin ve soğanın keskinliğini almak için. Oran değiştirilebildiği gibi hiçte katılmayabilir), 2 tatlı kaşığı zeytinyağı, ince doğranmış orta boy soğan ile yapılan sos mevsim salatasına dökülerek yenilir.

Sirkenin kilo vermeye yardımcı olması için; 1 fincan sirke, 2 su bardağı su, 1 çay kaşığı bal, 1 tatlı kaşığı limon suyu, 2-3 yemek kaşığı taze üzüm suyu veya 1 yemek kaşığı ezilmiş kuru üzüm, 1/2 çay kaşığı toz tarçın (2 cm kabuk tarçın, karışım 15-20 dakika bekletilmek şartı ile katılabilir) karıştırılıp aromalandıktan sonra içilir. (Günde bir kez kahvaltıdan önce)

son

SU

Yaşamın Kaynağı

GENEL BİLGİ:

Hayatın kaynağı olarak adlandırılan su; besinlerin sindirimi, dokulara taşınması, hücrelerde kullanılması, zararlı atıkların atılması, vücut ısısının düzenlenmesi, vücut su dengesinin sağlanması için su yaşamsal bir sıvıdır. Vücudun sıvı/su ihtiyacı, başta topraktan çıktığı haldeki su olmak üzere, içecekler ve besinlerin içeriğinde bulunan su/sıvı aracılığı ile karşılanır. Su, sadece sıvı olarak (katkısız, saf, ari) bile yaşam için çok büyük bir önem arzederken içeriğinde taşıdığı mineraller ile yaşamın hayat iksiri gibidir.

Metobolizma için çok önem arzeden su ayrıca; ruh, beden ve zihin sağlığına kadar kişinin tüm fonksiyonlarına da birebir etki eder. Vücudumuzun 3/4'ünü oluşturan su dengesinin korunamadığı durumlarda; vücut yorgunluğu, zihinsel fonksiyonların gerilemesi ve hatta kan depolarında azalmaya neden olur. Vücut su dengesinin bozulmasında en büyük etkilenmelerden biri böbreklerde görülür. İdrar renginin koyulaşması ile kendini gösteren böbreklerin susuz kalması hali aynı zamanda taş ve kum oluşumuna sebebiyet verir.

Yaşam için şart olan sıvı alımında yada sıvı seviyesinin dengeli olmasında en önemli unsur olan suyun görevleri sıralanacak olursa; Yediğimiz besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınması, sindirim, filtre ve emilim sonrası oluşan zararlı/toksin maddelerin taşınarak atılması, Hücrelerin ve onların bağlamında dokuların organ ve sistemlerin çalışması, hücrelerde yaşamsal faaliyetler ve metobolizma sağlığı için biyokimyasal tepkilerin oluşması, besinleri yakımıyla elde edilen enerji kaynaklı vücut ısı yükselmelerinin denetlenmesi. Eklemlerin kayganlığı ile organların dış ıslaklığının sağlanması, ter ile atılan sıvıların takviyesi sağlanması olarak sıralanabilir. 

Vücut fonksiyonlarının yerine gelmesi ile sağlanan yaşamsal faaliyetler, ancak 'hidrasyon' denilen su dengesinin (solunum, idrar, ter ve dışkı ile kaybedilen su miktarı ile içecek ve yiyeceklerden alınan su miktarının dengeli olması) sağlanması ile mümkün olabilir.

Sıcak havalar, tuzlu yiyecekler, fiziksel aktiviteler, proteini bol beslenmeler, şekerli beslenmeler yanı sıra ateşli hastalıklar, ishal gibi bağırsak hastalıkları, kusma ile süren hastalıklar ile terleme, idrar gibi hallerde vücudun su/sıvı ihtiyacını artırır. Bu durumlarda alınan sıvı miktarı günlük normal tüketim seviyesinden yukarlara taşınmalıdır. Bu tür rahatsızlıklar yaşandığında; kaybolan sıvının karşılanabilmesi için beyin susama merkezi sinyal üreterek ağız kuruluğu gibi, susama isteği gibi, hararet gibi, vücut ısısının yükselmesi gibi, hareketleri azaltma gibi eylemleri tetikler. Özellikle ishallerde tuz, potasyum katkılı bol sıvı almak çok tehlikeli aşamalardan insaları korur. (İshalde kaybedilen sıvı ile birlikte, su dengesinin sağlanmasında ve işlevselliğinde önemli rolü olan; sodyum, potasyum gibi mineraller de dışarı atıldığından, susama uyarıları zayıflayabilir. Bu nedenle ishal gibi hastalıklarda, istek uyarıları gözetilmeden, beklenmeden bol miktarlarda sıvı alımına başlanmalıdır) 

Bir araştırmaya göre vücut her gün; idrar ve dışkı ile ortalama 1800 ml, terleme ve buharlaşmayla ortalama 400 ml, nemlendirilen solunum havası ve solunum ile dışa atımda ortalama 300 ml su harcar. Böyle bir yaklaşım sonucu bizlerin bahar aylarında ortalama 2500 ml sıvı kaybına maruz kaldığımız ortaya çıkar. Yaz ayında terlemeler ve sıvısı bol içecek ve yiyecek tüketiminden kaynaklanan idrar kayıplarıyla bu miktar yaklaşık 500 ml artarak 3000 ml ulaşır. Yiyeceklerden aldığımız sıvı miktarı bu değerlerin %25-30'u civarındadır.

Yaz aylarında su kayıpları 3 litre. Yaz aylarında yiyeceklerden alınanın (%25-30 yaklaşık 1 litre) dışında ek olarak almamız gereken sıvı miktarı 2-3 litre aralığında olmalı (iklim, kilo, yaşa ve çalışma ortamına bağlı).

Bahar aylarında su kayıpları 2,5 litre. Yaz aylarında yiyeceklerden alınanın (%25-30 yaklaşık 0,8 litre) dışında ek olarak almamız gereken sıvı miktarı 2 litre aralığında olmalı (iklim, kilo, yaşa ve çalışma ortamına bağlı).

Kış aylarında bu tüketim bir miktar azalır gibi gelsede; giyim kuşam şeklimiz, yaşam ortamının ısısı, beslenme türleri ve yaşam şartları su ihtiyacımızı, bahar ayı sıvı tüketim seviyelerinde olmasını gerekli kılar.

FAYDALARI:

Vücudu zararlı maddelerden koruyan böbrekler, yeterli su tedariki olmadığı takdirde yabancı ve zararlı maddeleri süzemez. Su yetersizliğinin işareti olan idrardaki koyulaşma ile kolayca anlaşılabilen böbreklerin su ihtiyacı giderilmezse böbrek taşı, idrar yolu iltihapları ortaya çıkar.

Bu yönüyle su; hem böbrekleri düzgün çalıştırdığı gibi, böbrek taşı ve idrar yolu iltihaplarını önler.

Toksin maddelerin dışarı atılması yararlı maddelerin enerji ihtiyacı için depolanmasını sağlayan karaciğer içinde su çok önemli bir meteryaldir. Olmazsa olmazıdır. Minerallerin birikimi ile vücuttan atılamamış toksinlerin karaciğerde çoğalması; hepatit hastalıklarını ve karaciğer hasarını meydana getirdiğinden, zararlı maddelerin karaciğerde birikmemesi için bol miktarda su tüketilmelidir.

Su; kan sıvılık dengesini koruduğu, akışkanlığı artırdığı, hücreleri beslediği için kalp krizi riskini azaltarak kalp ve sistemi sağlığına destek olur. Kalp sağlığı; yeterli su tüketilmemesi sonucu ortaya çıkan kanın koyulaşması ve pıhtılaşma yönlü hareketi ile tansiyon dengesizlikleri, çarpıntı, ritim bozukluğu ve kalp yetersizlikleri gibi ciddi problemlerle tehdit altına girer.

Su tüketimi yetersiz olursa, kan hacmi azalır, kan dolaşımı hızı yavaşlar, kan koyulaşır, a-ritmi gelişir, tansiyon düşer, tansiyon düşmesine bağlı bayılmalar görülebilir. Kalbe ve diğer organlara giden kan miktarını azaltır, koyulaşan, pıhtılaşma yönüne kayan kan, özellikle hayati öneme sahip olan beyin damarları ve kalp koroner damarları gibi ince damarlarda tıkanmalara yol açabilir. Bu damarlarda tıkanmaların sonucunda; kalp krizi ve felç gibi hastalıkların ortaya çıkması kolaylaşır yada bu hastalıkların riski artar.

Su; pH seviyesini ayarladığı gibi, kan hacmini ve akışkanlığını artırarak kanın her dokuya kolayca ve yeterli miktarda ulaşmasını sağlar. Akışkanlığının artması sayesinde kılcal sistemlerde kolayca hareket ederek, vücut bütünlüğü içersinde kan basıncının aynı olmasını temin eder. Bu katkıları ile hücreler için gerekli oksijen ve besini hızlı bir şekilde her noktaya rahatca taşınır.

Su bu katkıları ile kalbin daha sağlıklı olmasını sağladığı gibi tüm organların sağlıklı olmasının sigortası durumundadır.

Özellikle parmak uçlarına, ellere ve ayaklara kan ve oksijen ulaşmasında karşılaşılan engeller nedeniyle oluşan, hissizlik, üşüme gibi rahatsızlıklar azalır yada tamamen ortadan kalkar.

Su; sağlıklı hücre yapısına kavuşturduğu bedenin fiziksel performansını artırır. Hücrelerini daha yapılandırdığı kasları ve kas oluşumlarını destekler. Adeleye dayalı performanslarda ve uzun ekzersizlerde karşılaşılan kasılma, spazm, kramp ve vücut gerginliğini giderir. Yeterli sıvıya sahip olmayan vücut yapısı, kişiyi stres ve gerginliğe sevk eder.

Kas kitlesini artırmak yada sportif faaliyetler sonucu yoğunlaşan kas yığınlarını artışını desteklemek için su ve sıvı çok önemli bir meteryaldir. Spor yaparak çoğalan ve büyüyen kas kitlesi arttıkça su ihtiyacı da artar. Kas kitlesi ve kas yorgunluğu arttıça çoğalan krampları önlemenin en iyi yollarından biride, spora başlamadan önce su içmektir.

Su; lenf dolaşım sisteminin çalışmasını, gerginlik ve streslerle oluşan lenf düğümlenmelerinin önüne geçer.

3/4'ü sudan meydana gelen vücudumuzda, eklem aralıklarında kayganlığı sağlayan sıvı, yeterince su içilmediğinde seviyesini kaybeder. Eklemlere kayganlık ve rahat çalışma olanağı sağlayan bu sıvının eksilmesi, hareketleri zorlaştırması yanında, eklem ağrılarında sebep olur. Eklemlerden seslerin gelmesi yanısıra kemiklerde, eklem yüzeylerinde aşınmalar, eklem bozukları olur. Yeterli su alımı bu tür rahatsızlıkların önüne geçerek an basit tedavi arıcı olduğunu gösterir.

Midede yarattığı hacimden dolayı daha az yemeye ve metabolizmayı çalıştırıp günlük harcanan enerjiye katkı yapar.

Su, atıkları attığı, asitleri nötürlize ettiği, Ph değerlerini alkali yaptığı için mide rahatsızlıklarından reflü, ülser ve gastrite iyi gelir. Hatta düzenli ve yeterli su tüketimi sonrası reflü tamamen ortadan kalkabilir. Temelinde aşırı mide sıvılarının giderilememesi yatan bu hastalıklar yeterli su tüketimi ile sağlanacak asit miktarı ve asit yoğunluğu azaltımı ile etkisiz hale getirilebilir. Yeterli miktarda su tüketimi ile, reflü ve gastrit gibi daha sonra kansere dönebilen (gereken tedaviler yapılmazsa) hastalıkların önüne geçilebilir.

Mide açlık sinyaline sebep olan asit salgısını nötrülize ederek, mideyi doldurarak, zehirli ve toksin /zararlı maddeleri dışarıya atarak, ödem gibi oluşumları boşaltım sistemine taşıyarak, sindirim sırasında mide sıvısını artırıp işlemi kaloylaştırıp hızlandırarak, sindirim sistemini kayganlaştırması yanısıra sindirilen ve besin atıklarını sulandırıp tahliyeyi kolaylaştırarak, idrar torbasını daha çabuk doldurup dışkıların sık sık atılmasını sağlayarak, boşaltım esnasında yağları ve radikal oluşumlarını beraberinde taşıyarak kilo alımına mani olduğu gibi kilo kaybına yardımcı olur. Başlı başına detoks (toksinleri dışarı atan meyve-sebze ve baharat karışımları) sıvısı denilebilir.

Sindirim sistemi üzerinde son derece etkili olan su, rahatsızlıklarının temelinde sıvı eksikliği yatan kabızlık, sindirim tembelliği, diyet liflerinin yeterince faydalı olamaması sorunlarını ortadan kaldırır.

Sindirim sisteminin düzenli çalışmasını temin eden diyet lifleri, bol su tüketimi ile daha iyi çalıştıklarından bol su ile takviye edilmelidirler. Aksi takdirde yetersiz su tüketimi, sindirim sisteminin daha az çalışmasına, hazımsızlığa, gazların oluşumuna ve kabızlığa yol açar.

Su alımı hastalıkların oluşturduğu ateş, iklimsel sıcaklık, yorgunluk, aşırı yemek yeme, enerjili gıdalar alma, tuzlu - şekerli ve bol proteinli beslenmeler ile nükseden, metobolizma sıcaklık yükselmesinin dışa vurumu olan 'vücud ısısını' dengeler. Sıvı miktarının yeterli olması durumunda, su aynı amaca deriden sıvı atımı ve terleme yoluylada hizmet eder. Bu amelyanın vücut su eksikliğinde gerçekleşmesi halinde; hücreler hacim kaybeder, kan koyulaşır, kan dolaşımı azalır, tansiyon tükselir, kalp zorlanır (kalp rahatsızlığı olanlarda kalp krizine kadar gider) cilt matlaşarak buruşur, böbrekler zorlanır, idrar koyulaşır. Çünkü bu eylem vücut sıvısı eksik olduğu bir anda gerçekleşmiş, gerekli olan sıvılar metobolizmanın dengesinden alınmıştır.

Aynı şekilde yeterli su tüketimi; susuz kalmaya bağlı olarak gelişen unutkanlık, dikkat problemi vb. beyin fonksiyonlarını düzenler. 

Beynin %85'inin su olmasından dolayı; vücudunda yeterince suya sahip olmaması durumunda beyin fonksiyonlarını kolayca yerine getiremez yada zorlanır. Sağlıklı zihinsel faaliyetler için suyun elzemliği ortaya çıkar.

Vücudun kontrol merkezi olan beyin de diğer organlar gibi sağlıklı çalışmak için ihtiyacı olan suyu uzun süre yada devamlı temin edemediğinde; unutkanlık, dikkat eksikliği, uyku hali, algıda ve hareketlerde azalma, sinirlilik olur.

Hamilelik döneminde, sindirimi ve kan dolaşımı, kalp sağlığı, zehirli madde süzücüsü böbreklerin her zamankinden çok daha iyi çalışması gerektiğinden su; çok büyük bir önem arzetmesi yanısıra, anne kardında sıvı dolu bir fanus içinde gelişen bebek içinde çök önemlidir. Hamilelikle birlikte artan sıvı ve kan miktarlarını karşılayabilmek için su tüketimi ona göre ayarlanmalıdır. Anne karnında fetüsü çevreleyen amniyotik kesenin / bebek fanusunun kayganlaşması ve tahriş edici yapıdan uzaklaşması, bebek sıvısını emmemesi içinde su çok önemlidir. Özetle; sorunsuz bir hamilelik dönemi ve sağlıklı bir bebek için hamilelikte yeterli su alımı çok önemli.

Ayrıca su; sütün ana maddesi olduğundan bir başka anlatımla anne tarafından bebeğe verilecek vitaminlerin, minerallerin, enzimlerin ve diğer besinlerin içinde eritildiği / harmanlandığı sıvıdır. Bu nedenle su ve diğer sıvılar emziren anneler için çok önemlidir.

Grip gibi bulaşıcı hastalıklara karşı, gerek vücut direncini oluşturmak, gerek ateş yükselmelerinin önüne geçmek, gerek alınan ilaç ve besinlerin hızlı bir şekilde vücud içi dağılımını desteklemek, gerek mikrobik yapıları dışarıya atabilmek gerekse iyi bir terleme ile toksit faaliyetlerde bulunabilmek için su tüketimi önemlidir. Su eksik olduğunda bağışıklık sistemi nasıl ve kolayca takviye edilebilir?

Su, tükrük bezlerinin çalışmasını onların sıvısız kalmamasını temin ederek ağız kokularını giderecek seviyede salgı yapmasını sağlar. Böylece, hem ağız temizliği hem mikropartükellerin oluşumu hamde ağız kokuları önlenmiş olur. Ağız temizliği enfeksiyon oluşumları ile diş sağlığınıda bire bir etkiler.

Güzel ve sağlıklı bir cilt için yeterli su tüketimi çok önemlidir. Su, cilt sağlığını çok iyi korunduğu gibi parlaklık ve esneklik kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda su ciltin nem dengesinide korur.

Su yetersiz alındığında cilt kurur ve terleme işlevi azalır, cilt esnekliğini kaybeder. Bu belirtilerin ardından özellikle, cilt çatlamaları, cilt kanamaları, tırnak ve saç kırılmaları, egzama ve mantar kökenli rahatsızlıklar kendini gösterebilir. Yeterli su tüketilmemesinin vücuttaki dış etkileri gözle görülür boyutlara taşınır.

Su, cilti nemli, parlak, pürüzsüz bir görünüme kavuşturur. Cilt hücrelerini besleyip onları daha dolgun hale gelmesine sebep olan su, bu etkisiyle cilt kırışıklıklarını önleyerek yaşlanmayı gizlemektedir. Ölü hücrelerin temizlenmesine yerine genç hücrelerin gelmesine olanak sağlayan su, bu yönüyle bedenin dış görünümüyle yakından ilintilidir.

Dokular ve hücre oluşumunda etkili olan su, gerek direk hücrelere katkısıyla gerekse metobolizmanın ürettiği enzimleri ulaştırmasıyla, vücudumuzda oluşan yaraların çok daha çabuk iyileşmesinde rol oynar. Hücreleri onarır ve güçlendirme özelliği sayesinde selülitlerin giderilmesinde aktif rol oynar. Selülit oluşumunu engeller..

Sadece yıkamakla yağlardan kurtaran su; aynı zamanda saçları besleyerek saça sağlık katar. Saç kırılmalarına, kepeğe ve dökülmelere mani olur.

ÖNERİLER:

Yeterli su-sıvı alımını otomatik hale getirecek olan alışkanlık önerileri. Aşağıda belirtilen alışkanlıklar edinildiğinde, 10-12 bardak su tüketimi otomatiğe bağlanmış olacaktır. 10-12 bardak suda, bir yetişkinin bir günde alması tavsiye edilen 2-3 litre sıvıya denktir.
Sabahları kahvaltı öncesi bir bardak su içmek,

Öğlen yemeği öncesinde ve sonrasında bir bardak su içmek, (yemek aralarında alınan su, yutma zorluğunu ve sindirim isteğini gidermeye yöneliktir. Metobolizma zaten sizi zorlar. Bu tüketim alışkanlıklar dışı kabul edilmeli, alışkanlıklar çerçevesinde tüketilecek su yerine sayılmamalıldır)

Akşam yemeği öncesinde ve sonrasında bir bardak su içmek, (yemek aralarında alınan su, yutma zorluğunu ve sindirim isteğini gidermeye yöneliktir. Metobolizma zaten sizi zorlar. Bu tüketim alışkanlıklar dışı kabul edilmeli, alışkanlıklar çerçevesinde tüketilecek su yerine sayılmamalıldır)

Kayıntı olarak adlandırabileceğimiz ara öğün atıştırmaları sonrası bir bardak su içmek,

Tatlı ve tuzlu gıdalar tüketildikten sonra bir bardak su içmek,

Egzersiz ve fiziksel aktivitelerden sonra bir bardak su içmek,

Banyo ve duşlardan sonra bir bardak su içmek,

Gece yatmadan önce bir bardak su içmek,

Gece ağız kurumalarına, ısı yükselmelerine karşı bir bardak su bulundurmak ve mümkünse uyku arası yapıp içmek.

UYGULAMALAR:

SICAK SU İÇMEK:
İçilebilecek sıcaklıkta / ılıklıkta mümkünse 1 yemek kaşığı (Bünyeye ve kiloya bağlı olarak yarım limonda olabilir) suyu ile desteklenmiş sıcak su sabahları boş mideyle içildiğinde;

Sıcak su, kalp ve sistemi için çok büyük önem arzeden kan dolaşımı arttırır. ki bu kas ve sinir sistemi için çok önemlidir. Ayrıca etrafındaki yağ depolanmalarını parçalayarak sinir sistemini sağlıklı tutar.

Sıcak su, sağlıklı bir metabolizma için önemlidir ve sağlıklı bir metabolizma da kilo vermeyi kolaylaştırır.

Sıcak su, kan dolaşımı ve kan sıvısı üzerinde etkili olduğundan regl / adet ağrılarını ve kramplarını da hafifletir.

Sıcak su, karın kasları üzerinde yatıştırıcı ve sakinleştirici etkiye sahiptir ki bu da kramp ve spazmları hafifletir.

Sıcak su, kan dolaşımı arttrmakla, kas ve sinir sistemi üzerinde işlev artırıcı etki yapar.

Sıcak su, sinir sistemi içindeki ve etrafındaki yağ depolanmalarını parçalayarak sinir sistemini sağlıklı tutar.

Sıcak su, aynı zamanda vücuttaki yağ dokusunu kırmaya ve vücuttan atmaya da yarar.

Sıcak su, solunum yollarının açar, öksürük ve boğaz ağrısını azaltır, soğuk algınlığının giderilmesine, balgam çözülmesine faydalıdır.

Sıcak su, içtiğinizde, vücut ısısı artar. Isı artması ile toksinlerinde beraberinde atıldığı terleme başlar. Toksinlerin atılması vücut arınmasını sağlar.

Sıcak su, kendisiyle dışarı (terleme, ödem, idrar gibi) atılan toksin maddeler aynı zamanda metobolizmayı kötü yönde etkileyerek yaşlanmayı hızlandıran zehir atıkları olduğundan, yaşlanmanın hızı kesilmiş olur.

Sıcak su, içmek vücudu derinden gelen temizliğe tabi tutarak deri üzerinde sivilce ve akne oluşumunu önler.

Sıcak su, içmek saç derinin kurumasını ve dolayısı ile de kepekleri önler.

Sıcak su, cildin esnekliğini arttırır ve cilt hücrelerini yeniler.

Sıcak su, içmek yumuşak ve parlak saçlarınız olmasına da yarar. Saç köklerindeki sinir uçlarına enerji vererek sağlıklı saçların oluşumuna yol verir.

Sıcak su, yemeklerden sonra alınan soğuk su gibi yağların katılaşmasını değil, yağların akışkan hallerini korumasını böylece, bağırsak duvarlarında yağ birikintilerinin depolanmasına engel olur. Yağ birikimlerinin sonucunda risk teşkil eden bağırsak kanserinin oluşmasına ortam hazırlamaz.

Sıcak su, bağırsak hareketlerinin düzenli, sağlıklı ve acısız olmasını sağlar. Sabahları boş mideyi sıcak su içerek yumuşatmak gerekli faydayı sağlayacaktır.

son

UYARI: bitkisel ürünler, bitki yağları ve bitki özlerinin kullanımıyla ortaya çıkması muhtemel yan etkiler ve bu etkilerden kaynaklanabilecek zararlar hakkında bilgilendirme notu.
.... Sitemiz sayfalarında yer alan bilgiler; konusunda uzman sayılan kişi ve kurumların yayınlarından derlenmekte ve ürün başlıkları altında toplanarak sizlere sunulmaktadır.
Makalelerden derlenen yazılar faydayı duyurabilmeyi, fayda sağlayabilmeyi amaçlayan bilgi içerikli yayınlardır. Dolaysıyla, bilgilendirme dışında ve bilgi verme seviyesinin üstünde kabul edilmemesi gereken detay yazılardır.
Yazılarda aktarılan bilgiler, önerilenler yada tavsiye edilen uygulamalar tedavilerde kesinlikle kullanılması önerilen REÇETE-VARİ /direktifleryazılar olarak algılanmamalıdır.
Keyfe-kader çay-tonik-katkı-bakım-masaj-tadlandırıcı... gibi kullanımların dışında kalan rahatsızlıklara çare olarak kullanmadan önce tıbbi destek aranmalı dolaysıyla doktora danışılmalıdır.
Yazılarda yer alan tavsiyelerin doğrulukları sorgulanmalıdır. Önerilen bitki ve ürünlerin gerek bitki elde ediliş yöntemleri gerekse üretimleri hakkında bilgiler edinilmelidir. Bilgiler; atadan kalma yöntemlerle alınıp-verilmemeli, bitki çeşitlenmelerindeki ve üretimlerindeki yeni gelişmeler çerçevesinde bilgilerin güncellenmesi gerekmektedir.
Yazılar daha ziyade rahatsızlıklarda fayda sağlayan yada sağlayabilecek bilgiler olarak kabul edilip, asıl tedavilere yardımcı, rahatsızlıkları önleyici, tedavileri destekleyici, vücüt değerlerini dengeleyici, eksikleri tamamlayıcı, organizmaları işlevlerine kavuşturucu, bünye bağışıklığını takviye edici, fiziksel ve mental aktiviteleri kolaylaştırıcı, vitamin ve mineral aktarıcı doğal katkıların tanıtımı olarak görülmelidir.
Doktor tavsiyesine her zaman başvurulmalı, doktor kontrolündeki tahlil sonuçlarına göre hareket edilmelidir.
Her madde ve onların sentezlenmesi ile oluşturulan en iyi ilaç bile, dozu ayarlanmadığı sürece zehre dönüşebilir.
Yılan zehiri ve diğer zehirli metaryellerde ilaç yapımında kullanılıyor. Doğada en zehirli bitkilerden de ilaç elde ediliyor. Panzehir üretimlerinde de yine o maddeler kullanılıyor.
Dozu ayarlanmamış "su" da can alabiliyor. Hayatın kaynağı sayılan suyun, aşırı alımında ve saflaştırıldığında zehire dönüşüp ölümle sonuçlanabilen durumlara yol açtığı gibi, en yararlı bitkilerde her ne koşulda ve her ne tarifte olursa olsun, kontrolsüz ve aşırı tüketimleriyle vücutta yan etkiler meydana getirebilmektedir. Vücutta bazı alerjik etkilere neden olabilmektedir.
Bu nedenle her bitki fasılalı ve kontrollü olarak dikkatlice tüketilmelidir. Dikkat edilmezse, kronik rahatsızlıklar göz önüne alımmazsa, bünyede olan diğer hastalıkları, tetikleyebileceği göz önüne alınmalıdır. Eğer bu riskler hesap edilmez yada eldeki bilgilere göre hareket edilirse faydalı olan bitkiler, sağlığı etkileyen zararlı bitkiler konumuna gelebilir.
Her aşırı yüklenmeler gibi fazla vitamin alımıda organizmaya, organlara zarar verebilir. (Ihlamur, adaçayı çok rahatlatıyor, kasları gevşetiyor diye fazlaca alındığında en azından kalp kapakcıklarını ve mide kapakcığını yumuşatır, cinsel uyarımları geciktirebilir...vb..)
Bu nedenle, derlenerek yayınlanan yazılar ve tavsiyeler doktor reçetesi gibi görülmemelidir. Özellikle, kronik rahatsızlıkları olanlar doktora danışarak kullanmalıdır.
Farklı farklı hastalıklardan tedavi görenler, sürekli ilaç kullananlar, kronik hastalıklarla mücadele edenler, alerjik hassasiyeti olanlar mutlaka doktora danışmalıdır.
Özellikle, bitki yağları, extrantları, detoks halleri yoğunlaştırılmış bitki özleri olduğundan, bitki sıvısı olmaktan uzaklaşıp neredeyse ilaç konsantresi konumuna yaklaşmaya başlamıştır. (ilaç ve hap dozajlamasından elbette kat ve kat uzaktır. Ama aşırı tüketimle bu fark azalır. Organlarda olan başka bir hastalığı tetikleyebilir ya da tedavisine sekte vurabilir. Bu nedenle aşırı tüketimden ve süreklilikten kaçınmalı. Kullanıma haftada bir kez olsun ara verilmeli ve kişilerden kişilere değişse de yarar sağladığı tespit edilen oranlarda kalınmalıdır) Sürekli kullanımlar için doktora mutlaka danışmalıdır.
Sürekli kullanımlar yerine fasılalı ve aşırıya kaçmadan alınmakla yetinmeyip, vücutta fiziki değişiklikler gözlendiği gibi mental değişiklikler de gözlenmelidir.
Alerjik bünyeye, kronik rahatsızlıklara sahip olanlar ile sürekli ilaç kullananlar daha dikkatli olmalı ve bu nedenle mutlaka doktora danışılmalıdır. Kullanılan ilaçların etkisini azaltmamak, hesaplanmayan sonuçlarla karşılaşmadan bitkilerden yararlanabilmek için.

SAFRANLI YAŞAMA DAVET EDİYORUZ...

'Sağlıklı yaşama' katkımız olursa ne mutlu bize...

En pahalı baharat olması, değerinden, kıymetinden, etkisinden ve faydasından olan safran; tüm bu özellikleri göz önüne alındığında, karşılığını kat ve kat ödeyen bir baharattır.
Etkisine bakıldığında 'pahalı' kavramının göreceli olduğu anlaşılır. Safranın, 50-80 lira (4-5 $) gibi bir fiyata satılan 1 gramıyla en az 50 fincan çayı 'sağlık iksiri' olarak içebilirsiniz.
Kahvehane çayının yarı fiyatına içebilen 'safran', sizce pahalı olabilir mi? Karşılığını veremese! 'o fiyatlara' ulaşamayacağı gibi, ekimide yapılamaz.
Fiyatını saptayan faktörlerin başında; etkisinin vazgeçilmezliği, dekardan ~0,5 kg elde edilmesi ve üretimdeki meşakkatin derecesi gelmektedir.


Safran Abla